Marufu emretmek ve münkerden sakındırmak, dört şartla farz olur: 1) Emir ve nehiyde bulunan kimse, mükellefin terk ettiği şeyi yap-ması ve yaptığı şeyi terk etmesi gerektiğini bilmelidir; marufu ve mün-keri bilmeyen kimsenin başkalarına emir ve nehiyde bulunması farz değildir. 2) Yapılan emir ve nehyin etkili olacağına ihtimal verilmelidir. E-ğer etki etmeyeceği bilinirse, farz olmaz. 3) Günah işleyen kimsenin yapmış olduğu günahı tekrarlayacağı bilinmelidir. Eğer tekrarlanmayacağı bilinir veya zannedilir veyahut bu hususa yerinde bir ihtimal verilirse, farz olmaz. 4) Emir ve nehiyde bulunmakla ilgili olarak herhangi bir mefsede söz konusu olmamalıdır. O hâlde, emir ve nehiyde bulunulduğunda can veya namus ve haysiyet veyahut önemsenecek kadar mal ile ilgili olarak bir zarara uğrayacağı bilinir veya zannedilirse, farz olmaz. Hatta söz konusu zararlara uğrama korkusuna dair yerinde bir ihtimal ve-rilirse, emir ve nehiyde bulunmak farz olmaz. Yine eğer yakınlarına yönelik bir zarar dokunmasından korkulursa, farz olmaz. Ve yine mü-minlerin bazısına yönelik can veya namus ve haysiyet veyahut zor du-ruma düşürecek kadar mal ile ilgili olarak bir zararın söz konusu ol-ması ihtimali verildiği takdirde de farz olmaz. Hatta bir çok yerde ha-ram olur. |
Maruf ve münker, din veya mezhebin temel ilkeleri gibi veya Kur'ân-ı Kerim'in, Müslümanların inançlarının veya İslâm'ın zarurî [tartışma götürmez ve bütün mezhepler tarafından kabul edilen] hükümlerinin korunması gibi Şari-i Mukaddes'in (=yüce Allah'ın) önem verdiği konulardan olursa, önem taşıyan husus dikkate alınmalı ve yalnızca zarar korkusu, emir ve nehyin farz olmamasını gerektirmez. O hâlde, Müslümanların inançlarını veya İslâm'ın zarurî [tartışma götür-mez ve bütün mezhepler tarafından kabul edilen] hükümlerini koru-mak can ve mal feda etmeğe bağlı olursa, bu uğurda can ve mal feda etmek gerekir. |
İslâm'da örneğin zalim ve tağutî devletlerin İslâm dini adına uyguladığı münkerler gibi bir bidat gerçekleşirse, hakkı açıklayıp batılı reddetmek özellikle İslâm âlimlerine farzdır ve eğer âlimlerin susması ilim makamına saygısızlığa ve âlimler hakkında kötü zanda bulunulmasına sebep olursa, etkili olmayacağı bilinse bile mümkün olan her türlü vesileyle hakkı ilan etmek farzdır. |
Susmanın, maruf bir şeyin münker ve münker bir şeyin de maruf olmasına sebep olacağına, yerinde bir ihtimal verilirse, hakkı açıklayıp ilan etmek, özellikle İslâm âlimlerine farz olur; susmaları caiz olmaz. |
İslâm âlimlerinin susması, zalimin güçlenmesine veya teyit edilmesine veyahut diğer haramları yapmaya cesaret göstermesine sebep olursa, hakkı açıklamak ve batılı reddetmek, şimdilik etki söz konusu olmasa bile, farzdır. |
İslâm âlimlerinin susması, halkın onlar hakkında kötü zanda bulunmasına ve onları tağutî ve zalim düzenlerle uzlaşmakla suçlamalarına sebep olacaksa, bu vesileyle haramın önlenemeyeceği ve zulmün kalkmasında herhangi bir tesiri olmayacağı bilinse bile, hakkı açıklamak ve batılı reddetmek onlara farz olur. |
Bazı âlimlerin, zalim ve tağutî düzenlerde görev kabul etmeleri, bir takım fesatların ve münkerlerin önlenmesine sebep olursa, bu görevi üstlenmeleri farz olur. Fakat onların bu görevi üstlenmelerinde daha önemli mefsedeler söz konusu olursa, meselâ halkın inancının zayıflamasına veya âlimlere olan güvenin sarsılmasına sebep olursa, caiz olmaz. |
Âlimlerin ve cemaat imamlarının, devlet veya devlete bağlı Vakıf İdareleri (ve Diyanet İşleri) adına, medreselerin (=dinî okulların) yönetimini üstlenmeleri, caiz değildir. İster kendisinin ve öğrencilerin maaşları devlet tarafından karşılansın, ister halk tarafından karşılansın ve isterse de vakfedilen şeylerden -bu okulun kendine ait vakfından bile- karşılansın fark etmez. Çünkü zalim devletin bu ve benzeri işlere müdahale etmesi, emperyalistlerin emriyle İslâm'ı temelden çökertmek için bir önadımdır. Nitekim bütün İslâm ülkelerinde bunun benzeri planlar uygulanmış ve uygulanmaktadır. |
Din dersi okuyan talebelerin zalim devletin din adına kurmuş olduğu müesseselere girmeleri caiz değildir. Meselâ, zalim devletlerin müdahale ettiği veya mütevellilerinin elinden aldıkları veya mütevellilerini kendi nüfuz ve sultaları altına aldıkları dinî medreselere girmeleri haramdır. Vakıflar dairesinin eliyle veya tasvibiyle talebelere verilen para ve bunun gibi şeyler haramdır. |
Din dersi almak isteyen talebelerin zalim devletin ataması ve desteği ile bazı âlim veya cemaat imamlarının, yönetimini üstlendikleri dini medreselere girmeleri, caiz değildir. İster ders programları devlet tarafından hazırlansın, isterse zalim devletin uşakları olan bu tür sözde âlimler tarafından. Çünkü bu tür işlerle İslâm'ın ve Kur'ân hükümlerinin temelden yok edilmesi amaçlanmıştır. |