• Nombre de visites :
  • 2506
  • 9/2/2009
  • Date :

Uyanış-Yeniden Diriliş 

uyanış

  

         Bismillahirrahmanirrahim

       Ağustos ayının sıcaklığı iyice bunaltmıştı.Sıcaklığın verdiği rehavete bir de gece gündüz beynimi kemiren düşünceler eklenince çekilmez bir hal almıştı.Bu düşünceler bir an olsun beni rahat bırakmıyor, gözlerim uykuya hasret bir şekilde uyumayı bekliyordu. Nihayet düşüncelerimle birlikte uykuya dalmıştım. Ama uyku, derdime çare olmamış, uyanık iken göremediğim gerçekleri ve yaşadığım korkuları bir film edasıyla gözlerimin önüne sermişti.

     ’’Kıyamet kopuyor, herkes telaşla kaçıyordu; kimisi yıkılan evlerin altında kalıyor, kimisi de suda boğulup gidiyordu. Çığlıklar, çaresiz insanların dudaklarında öyle gürlüyordu ki… Ben ise ne yapacağını şaşırmış, donakalmıştım.Evet,bir gün  kıyametin kopacağı haber verilmişti.Ne çabuk geçti zaman?Yanımda hiç azık yok, bu yolculuğa hazır değilim .Ben gelemem, gelemem!Zaman sırtını çevirmiş, beyhude geçen yıllarım bir tokat gibi suratıma çarpmıştı.’’ Hıçkırıklarla uyandım.Nefes alırken güçlük çektiğimi hissettim, dilimden sevinçle dökülen şu cümleleri unutamıyorum:’Şükür, hala zamanım var.’ Buruk  bir sevinçle uykuya yeniden daldım. Az önceki korkulu rüyanın yerini şimdi güzel ama bir o kadar da soru işaretiyle süslü bir rüya alıyordu.Sarığı ve cübbesiyle, nurlu bir çehre bazı kişilere yeşil bir elma veriyordu.Bir tane de bana uzattı, elmayı alarak onların peşinden gittim.Yolculuğun sonunu göremeden uyandım.Bütün bunlar ne anlama geliyordu, o nurlu çehre kimdi?

       Düşünceler , sorular bitmek tükenmek bilmiyordu…Kime açsam derdimi, kiminle paylaşsam?Dünyaya meyletmiş bir topluluğun içindeyim .Rüzgar gibi nasıl da hoyratça savurmuş beni bu alemin içinde.Yıllarca kendini tanımadan yaşamış, nefsinin kölesi olmuş bir dimağın pençesinde zulmetmişim kendime.Dünya bir labirent , bense çıkış yolunu bulmaya çalışan zavallı bir günahkar…

       İçimi yakan bu ateş misali derdimi, ablamla konuşmaya gittim. Eşi, konuştuklarımıza kulak misafiri olmuş; yardımcı olmak için yanına çağırmıştı.Uzun uzun konuştu benimle, aklımdaki soru işaretleri tek tek kayboluyordu.Aslında konuştukları sekiz yıldır aynıydı, ama ilk defa duymuşum gibi geliyordu.Bana dünya kadınlarının efendisi, nübüvvet mektebinin gülünü, Fatıma’yı anlatıyordu.İsmini duydukça içimin huzurla dolduğunu hissettim.O, İffet Güneşinden bahsettikçe  ben kendimden utanıyordum.Daha sonra şii-sunni ihtilafları konusunda beni aydınlattı.Bu zamana kadar nasıl da cahilce davranmış, hiç araştırmadan , sorgulamadan duyduklarımla yetinmişim.Bana kitaplar verdi, okumaya başladım.Okudukça okuma isteğim ve merakım artıyordu.Ali’yi, Fatıma’yı anlatan satırlar beni aşkların en güzeline davet ediyordu.

      Ağustos ayı bu güzel kitaplarla geçmiş, güz mevsimi yavaş yavaş kendimi hissettirmişti.Düşen yapraklar bir şiirin ilham kaynağı olmaktan çıkmış, Hakkı anlatan bir serenad oluvermişti.Dünyaya başka gözlerle bakıyordum sanki.Eylül ayının gelmesiyle yeniden gurbet,  kapılarını bana açmıştı.Üniversite son sınıfa geçmiştim.Eğitimimi tamamlamak için üniversitenin bulunduğu şehre gitmiştim.Gecemi gündüzüme katıp çalıştığım, kazanmak için çaba sarf ettiğim okul beni artık mutlu etmiyor; adeta boğuyordu.Bir an önce onu görmek istiyor, konuşmak için can atıyordum.Öğrenci yurduna doğru yol aldım.Yokuşun başında dinlenmek için durduğumda o bacım geçiyordu.Konuşmayı çok istiyordum ama ayak üstü konuşmak uygun olmaz diye bekledim.Nihayet yurda varmıştım.

      Bir süre dinlendikten sonra  onu görmek için odamdan çıktığımda  , o da kapının önünden geçiyordu.Tebessüm eden yüzü  çekingenliğimi söküp atmış, cesaretimi toplayarak onunla konuşmak istediğimi söylemiştim.Konuşmalarımızın sonunda bana namaz kılmayı öğretmişti.İslamın lezzeti çepeçevre sarmıştı beni.O bacıyla görüşmelerimiz sıklaştı.Ondan çok şey öğrenmiştim.O , güzel ahlakıyla beni kendisine çekmiş; çoğu yanlış davranıştan beni alıkoymuştu.Gerçek arkadaşlık ve dostluk kavramını onunla öğrendim. "Kalbinden bir öğüt vericisi, nefsinden bir alıkoyucusu ve kendisine doğru yolu gösterecek (salih) bir dostu olmayan kimse, düşmanın boyunduruğu altına girer." (Bihar-ül Envar, c.15, s.51).İşte o nurlu bacım da hayata bakış açımı değiştirmiş, doğru ve güzel olanla tanışmamı sağlamıştı.

     Bir gün camiye götürdü beni, orada İslamı gereğiyle yaşayan insanları görmüştüm.Kadınlar ve erkekler kitaplarda okuduğum Ali ve Fatıma gibi davranıyordu.Yaşantılarına öylesine dikkat ediyorlardı ki…Benden yaşça küçüklerin azimleri ise beni bir kez daha utandırmıştı.Perşembe geceleri toplanıp dua ediyorlardı.Bir defasında ben de katıldım.Ağa dua edip ağlıyor, onu dinleyenler de sesli bir şekilde ağlıyorlardı.Ben şaşırmış bir şekilde onlara bakıyordum.O gece çok etkilenmiştim bu sahneden.Daha sonraki günlerde ise camide ağa,  Kerbela olayı ile ilgili bir mersiye okuyor; ağlamaların şiddeti artıyordu.

İlahi! bu ağıt beni de derinden etkilemişti, gözyaşlarıma engel olamıyordum.Ağlayan gözlerim, ruhumun kararmış perdelerini aralıyor; hakikat meşalesinin aydınlığı beynime ve yüreğime tesir ediyordu ve Kerbela yüreğime sevda yüklü bir ezginin acı nağmelerini işliyordu.Hüseyin’in şehadeti, Zeynep’in onurlu duruşu bütün hissiyatıma nüfuz ediyor; su isteyen küçük dudakların haykırışı asırlar sonrası bile kulaklarımı çınlatıyordu.Onların mazlumiyetini, onların sadakatini duydukça  yüreğimden gözlerime doğru bir yağmur seli akıp gidiyordu.Sevdalandım…Evlatlarının gözleri önünde acımasızca katledildiğinde bile Hakk’tan bir an olsun sapmayan Hüseyin’e sevdalandım; acılı gününde geride kalanların  sabır ve takva öncüsü olan, batılın karşısında dimdik duran Zeynep’e sevdalandım.

        Bu sevda beni Peygamber Ehlibeytine ilgimi daha da artırıyordu; kitaplar, mersiyeler ve  gördüğüm o güzel insanlar ruhumu zenginleştiriyor; amellerimde eskisine nazaran büyük bir iyileşme oluyordu.

       Zaman hızla akıp gitmiş, senenin son zamanlarına gelinmişti artık.Burdan ayrılmak değil de o bacımdan ve camiden ayrılmak zor geliyordu.Memleketime döndüğümde herkes şaşkınlık içindeydi, çünkü beni uğurladıklarında üzerimde pardesü ve başımda örtüm yoktu. Etrafın imalı ve şaşkın bakışları beni hiç etkilemiyordu; ben hicabımla daha mutluydum.Ben çizgimi belirlemiş, yolumu seçmiştim artık; Allah zuhurunu çabuk eylesin inşallah Zamanın İmamına bağlanmıştım.Ehlibeytin sevgisini yüreğime kazıdım. Ali’nin şiası , Fatıma’nın takipçisi olmak övüncümdür.

     Ehlibeytnuru.com

 

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)