• Nombre de visites :
  • 1731
  • 22/12/2008
  • Date :

Toplumun "Erbain"i

ağaç

“Orası onlara kırk yıl yasaklandı.

Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar...”

(Maide, 5/26).

     Emrine hazırlıksız yakalanan ve bu sebeple mukaddes beldeye girmeyi beceremeyen İsrailoğulları’nın trajik görüntüsüdür bu. Tablo hazindir: Cemiyet bünyesi mefluçtur. Cesaret sis emmiş, kurum bağlamıştır. Paniğin bayram günüdür. Tevekkülle yıkanması gereken acziyet, küstahlaşmıştır. Döneklik, karanlık yarınlara gebedir. Ahidlerde vefa yoktur. Şamata, itaat şuuruna musallat sülük gibidir. Aksiyonlar “hiç” sahillerinde eriyip gitmiştir. Dalgalanmalar fersizdir. Kaybetme kuşağı, hedefsiz kulvarlarda koşmaktadır. Göğüslenecek ipe putlar takılıdır. Hevesler birer totemdir. Bozulmuş vicdanlarda, altın buzağının böğürtüsü yankılanmaktadır. Ölüm fobidir... Bir de varlık hikmetini yitirmiş ordu vardır. Düşmanın zorbalığı mazeret olarak ileri sürülebilmektedir. Asker bozgundadır. Hiyerarşi altüst olmuştur. Mihrap kirlenmiştir. İnsanlar, Allah’a ve O’nun şanlı Resülü’ne seviyesiz bir üslupla konuşmakta: “Sen ve Rabbin gidin savaşın...” türünden hezeyanlar savurmaktadır. Bunlar ki, çoğu itibariyle, Firavun döneminin kanlı günlerini görmüş, yaşamış ve bir inayet eliyle Firavun ordusunun zulmünden henüz kurtulmuşlardır. Ve kurtuluşla kahramanlaşmışlardır. Hâlbuki şimdi her biri, birer nankörlük azmanı haline gelmişti. Kurtarıcı yasa, kitabın hükümleri, ayaklar altındaydı ve kitabın bazısını kabul, bazısını ret modalaşmıştı. Değer hükmü, mihenk taşı, sefil arzulardı...

       Kutsal yöreye, mukaddes beldeye girmeleri imkânsızdır böyle bir toplumun. Ulu Divan’da verilen karar kesindir. Onlar oraya kırk yıl giremeyecektir...

“Kapıdan ‘secde ederek’ ve ‘hıtta’ diyerek girin” (Bakara, 2/58).

İçtimai olgunluğa ermenin ideal yaşıdır kırk yıl. Toplumun erbainidir bir yönüyle bu kadar süre. Değişmeyen kaderdir, toplumu değiştirmeyi hedefleyenler için kırk yıllık zaman tüneline girmek... Zor iş başarılacaktır çünkü. Toplum, kapıdan girerken secde edecek, ‘hıtta” diyecek seviyeye yükseltilecektir. Durulaşacak, berraklaşacaktır toplum, ruhları beyaz hırka gibi aklaşan erenlere dönecektir erbainlerle...

      Kapı, bir yere girmenin normal yolu. Sosyolojik yorumuyla, hadiseler arasındaki sebep-netice münasebetini yakalamak ve hedefe kendi yolu, yordamıyla ulaşmak... “Sünnetullah’a riayet. Yusuf’un kapıya kaçması onun içindir. Zeliha’nın kıskacından iffetini kurtarmak ancak böyle bir kaçışla mümkün olacaktır. Hz. Yakub’un evlatlarına, Mısır’ın çeşitli kapılarından girme tavsiyesinde de yine“Sünnetullah’a riayet hikmeti saklıdır. Alternatifli çalışmanın muvaffakiyete müspet yönde tesiri, inkârı imkânsız bir hakikattır. Allah’ın koyduğu prensiplerde -hususi inayet ve yardımın dışında- değişiklik söz konusu değildir. “Sünnetullah”, sabit kanunlar manzumesidir. Cennete cennet kapısından, cehenneme cehennem kapısından girilir. Nübüvvete ait ilmin esintilerini duymak isteyen, Hz. Ali kapısına müracaat etmelidir. Hadiste:

“Ben ilmin Medinesiyim,Ali ise kapısıdır” denilerek, bu husus bildirilmiştir. Kur’an’da evlere kapılarından girmek, bir edep prensibi olarak takdim edilir (Bakara, 189).

 Şüphesiz bu mefhum, konumuzu içine alacak kadar âlemşümuldur. Her yere ve her işe, oraya ait kapıdan girilmelidir. Kapı bir manada boşluktur. Hasma ait boşlukları tesbit ve gücü oraya teksif, galebe adına çok önemlidir. Ancak hasmın da bizim için aynı şeyler düşünebileceği kesindir. Öyle ise, bize ait boşluklar öncelikle tıkanmalı, tahkim edilmelidir. İşte secde, bu ameliyenin adıdır. Zira secde, İlahi prensiplere uymanın zirve noktasıdır. Buyruğa boyun eğmeyi en çaplı manasıyla O anlatır. Kulun Allah’a en yakın olduğu yerdir secde. Melek ile şeytanı birbirinden ayıran emir... Mescid, secde edilen yer demek... Mesciddir bize temiz olan her yer... Arındırmaya mahal olan her yer, mescid fonksiyonunu eda eder... Mescid, bütün hayatı kucaklar... Bu şuur yeşerdiğinde, meclis, mescide döner. Alınan kararlar, verilen hükümler uhrevileşmeleriyle secdeye benzerler... Dengenin kemal noktasına ererler.

      Ererler, çünkü, muhasebe aşılı ve mesuliyet yüklüdürler... Kapıdan girerken secde etmek, daha işin başında orayı mescid haline getirmektir. Yani, alınan yerleri Allah adına teslim almaktır. Cihadın gayesi, ruhu ve manası da zaten budur.

      Secde, varlık için değişmesi imkânsız şerefli kader. Herşey Allah’a secde eder. İnsan da. İstese de istemese de. İnansa da inanmasa da. Doğru olanı, sevap kazandıranı, isteyerek, severek, seçerek secde etmek... Diretenler de secde eder. Cebri secde. Bela ve musibetlerin sel sel olup üşüştüğü demlerde, sürüngenlere dönenlerin secdesi gibi... Sefalet, açlık ve yoksullukla kıvrananların secdesi gibi... Mağrur başı yastığa düştüğünde pişmanlıkları boynuna halka gibi takılan talihsizlerin, zillet damgalı secdesi gibi... Kulluğun hür soluklarıyla alınlarını secdeye perçinleyemeyen kitlelerin, perçemlerini yaman eline kaptırdıklarında esaretin nefes tüketen ağırlığı altında inleyerek ettikleri secde gibi... Secde eder, diretenler de secde eder...

      Sistemler de secde eder. Kuruluşu secdeye dayalı olmayanlar, yıkılışlarında bu kadere boyun eğerler... Devletler de, devletleri ayakta tutan dinamikler de secde eder. İbrahim (as)’in elinde dirilen, Davud (as)’un başına toplanan kuşlar gibi secde eder, devleti ayakta tutan dinamikler. Ülfet hâsıl olunca, emredilen yere koşarak gelirler. Ve İbrahim (as) gibi, Davud (as) gibi secde eder devletler. Medeniyetler, secdelerinde Süleyman’a (as) benzerler. Veya Süleymanlaşan medeniyetler, secdelerinde ona benzemelidirler. Kurt, asaya ilişmeden de secde etmelidirler. Asa kırılınca secde mukadder. O dem gelmeden secde muteber. Baş secde ederse, gövde de secde eder. Süleyman’ın (as) secde ettiği bir orduda, Hüdhüd de secde eder, dili secde söyler... (Bak: Nemi, 27/25). Hüdhüd ki gözcü er. İstihbarat biriminde bir nefer..

“Hıtta” denilmeli, bağışlanmak istenmeli kapıdan girilirken... İradi yapılmalı bu. İradeyi çelikleştirmek için yapılmalı. Günahla gevşemiş iradelere ter vermek için yapılmalı. Nezih ve temiz toplum, körükle alevlenen ateş gibi, günahı ve kiri eriten toplumdur. Günah denen virüsü, bünyesinde barındırmayan toplumdur, sıhhatli toplum. Müspet değişim, böyle bir toplumla ve böyle bir toplumda gerçekleşir. Öyle ise daha işin başında, işe girişme anında “Hıtta” denmeli, mağfiret talep edilmelidir. Günahlardan arındırılmalıdır kitleler. Tevbe, iradi olmazsa cebri olacaktır şüphesiz. Kefaret yerine geçecek musibetlerle, belalarla yıkanacaktır toplum. Zoraki bir “erbain”e girecektir böylece...

     “Hıtta” omuzdaki yükü, sırttaki hamûleyi indirme manasına bir kelime. Burada dua ve yakarış. Rabbe iltica ve günahların ağırlığından kurtarması için talep... Veya toplum ferdleri birbirlerini tanısın, birbirleriyle kaynaşsın için bir şifre... Mağfiret iklimini yere çekecek cazibe. Bu cazibedir ki, giderecektir bozgundaki toplumun bozulmuşluğunu. Düzelecektir toplum, kendine gelecektir, aklaşmış, durulaşmış haliyle. Söz dinler olacaktır, secdeyle, mağfiret talebiyle. Yaban düşünceleri, görüş ayrılıklarını savacaklar aralarından. Mefküre birliği, ülkü birliği inşa edecek onları yeniden. Dışa karşı daha uyanık olacaklar artık. İşaret ve parola soracaklar... Secdeyi, “hıtta”yı bileni alacaklar sadece iç bünyelerine...

       Böyle yapacak ve koruyacaklar, birliklerini, beraberliklerini. Dirlikleri ebed-müddet olacak yeniden. Kaos it las edecek. Sevgi tüllenecek gönüllerde. Kainata bir “mehd-uhuvvet” (kardeşlik beşiği) nazarıyla bakma yıkayacak bakışlardaki bulanıklığı. Kötülük edemeyecek insanlar birbirlerine; kötülük etmeyi düşünmedikleri gibi öz nefislerine...

      Ya bunlar olacak, toplum durulaşacak, berraklaşacak veya Rahman burcu küsecek, Cebbar burcundan toplumun üzerine şimşekler çakacak... Sarsılacak toplum o zaman, ırgalanacak uzun süre. Kırk yılını dolduruncaya dek devam edecek bu sarsıntı onda. Bozgunculuğun kefaretini ödeyecek böylece. Hummalıdan günah dökülmesi gibi, sarsıldıkça dökülecek günahları toplumun. Tevbesi, nedameti kendi çapına uygun olacak elbet kollektif hale gelen günahın. Toplumun günahını yine toplumun gözyaşısı yıkayacak. Böylece toplum, secde ile, mağfiret dilenerek, mukaddes beldenin kapısından girmeye hak kazanacak. El kapısında avuç açmaktan kurtulacak. Mukaddes bildiği değer ölçülerine kavuşacak... Kırk yıllık hasreti artık son bulacak... “Erbain”ini tamamlayacak böylece toplum ve artık kelimenin tam karşılığı ile madde ve manada yekpareleşen “aslî devlet” olacaktır.

      İslam’ın sosyal hayata yansıması hicretle başlar. On senelik Medine döneminde sistemin cemiyete mal olması belli bir seviyeye ulaşır. Ama iş tamamlanmış olmaz. Çünkü “erbaîn” henüz bitmemiştir. Bu sebepledir ki, Allah Resülü, işin tamamlanmasını, kendisinden sonra devam edeceğini haber verdiği otuz yıllık hilafet dönemine vedia bırakır. İslam toplumunun böylece tamamlanacaktır..

       Emevi Devleti, herşeyi ile “devlet” olmaya hazır bir toplumu devralır. Artık devlet içinde üniteleşme kolaydır, rahattır. Toplumun “erbaîn”i elbette sancılıdır. Dört halife döneminde bu sancının ızdırabı çekilir. Ümmet ne talihlidir ki, o döneminde hep insanların en seçkinleriyle temsil edilmiştir. Çekilen kırk yıllık çile, daha sonraki mutlu günlere, yıllara ve asırlara fidelik etmiştir...

Şemseddin NURİ  


 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)