• Nombre de visites :
  • 3627
  • 2/1/2008
  • Date :

DEHR SURESİ

DEHR SURESİ

Mekkîdir, otuz bir âyettir.

(1. âyette insanın, bir zaman, anılır bir şey olmadığı bildirildiğinden zaman ve çağ anlamına Dehr sûresi dendiği gibi İnsan sûresi de denmiştir.

Rahman ve Rahîm Allah Adıyla

1- Gerçekten de insana, zamânın bir çağı gelmişti ki anılır bir şey bile değildi insan.

2- Şüphe yok ki biz insanı, bir katre sudan, erkeklik suyuyla kadınlık suyunun rahîmde birleşmesinden yarattık sınamak için, derken onu, duyar, görür bir hâle getirdik.

3- İster şükretsin, ister nankör olsun, gerçekten de biz ona doğru yolu gösterdik.

4- Şüphe yok ki kâfirlere zincirleri, boyundurukları ve yakıp kavuran cehennemi hazırladık.

5- İtâat eden ve iyilikte bulunanlar, şüphe yok ki kâselerle şaraplar içerler ki kâfûr ırmağının suyu da karıştırılmıştır bu şaraba.

6- Allah'ın has kullarının içtiği bu şarap, bir kaynaktan çıkar ki onlar, diledikleri gibi, diledikleri yerlerde, onu akıtıp fışkırtırlar.

7- Adaklarını yerine getirir onlar ve şerri, her yanı saran, kaplayan günden korkarlar.

8- Ve ona ihtiyaçları olduğu halde yemeklerini yoksula ve yetime ve tutsağa verirler, onları doyururlar.[1]

9- Sizi, ancak Allah rızâsı için doyurmadayız ve sizden istemeyiz ne bir karşılık, ne bir şükür.

10- Şüphe yok ki biz, suratları astıran, azâbı pek şiddetli olan gün, Rabbimizden korkarız.

11- Derken Allah da korumuştur onları, bugünün şerrinden ve yüzlerine bir parlaklık, gönüllerine bir sevinçtir, vermiştir.

12- Ve sabretmelerine karşılık da mükâfatları, cennettir ve ipeklilerdir.

13- Yaslanırlar orada tahtlara, orada ne güneş görürler, ne zemheri.

14- Ağaçların gölgeleri, yakındır onlara ve meyveleri, adamakıllı râm olmuştur onlara.

15- Ve sunulur onlara gümüş kadehler ve sırça sağraklar.

16- Öylesine sırça ki incecik gümüşten ve hepsini de içecekleri miktara, susuzluklarına göre ölçmüşlerdir âdetâ.

17- Ve bir kadehle susuzlukları giderilir ki içindeki şaRaba zencefil karıştırılmıştır.

18- Orada bulunan ve şarıl-şarıl akan, her yana giden, boğazdan kayan selsebîl kaynağından.

19- Etraflarında, ölümsüz delikanlılar dolaşır, onları görünce sanırsın ki saçılmış incilerdir.

20- Ne yana baksan nîmetler görürsün, ne yana baksan, pek büyük ve zevalsiz bir saltanat ve devletler.

21- Üstlerinde, ipincecik yeşil ve ipek elbiseler, kalın ipekten dokunmuş libaslar vardır ve gümüş bilezikler takınırlar ve Rableri, onları tertemiz bir şarapla suvarır.

22- Şüphe yok ki bu, size bir mükâfattır ve çalışmanız, makbûldür.[2]

23- Şüphe yok ki biz indirdik Kur'ân'ı sana âyet-âyet ve zaman-zaman.

24- Artık sabret Rabbinin hükmüne ve uyma, onlardan suçlu, yahut nankör olana.

25- Ve an Rabbinin adını sabah ve akşam.

26- Ve geceleyin de secde et artık ona ve tenzîh et uzun gecelerde onu.

27- Şüphe yok ki bunlar çabucak gelip-geçeni severler de o ağır günü artlarına atar, bırakır-giderler.

28- Biz yarattık onları ve kuvvetlendirdik yaratılışlarını ve dilersek onları değiştiririz de yerlerine, onlara benzer başkalarını getiririz.

29- Şüphe yok ki bu, bir öğüttür, artık kim dilerse Rabbine doğru, bir yol tutar.

30- Ve Allah dilemedikçe onlar, dileyemezler; şüphe yok ki Allah, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sâhibidir.

31- Dilediğini rahmetine alır; ve zâlimlere gelince: Elemli bir azap hazırlamıştır onlara.

 

-------------------------------------------------------------------------------

[1]-“ Ve yut’ımûnettâ’âme alâ hubbihi miskiynen ve yetiymen ve esiyrâ. (9) İnnemâ nut’ımüküm livechillâhi lâ nüriydü minküm cezâen ve lâ şükûrâ.”

Meâli: Onlarda taamın azlığı ve ihtiyaçları varken, Allahü Taâlâya muhabbetlerinden dolayı fakiri, yetimi ve esiri it’âm ederler. (9) Bu it’amımız size ancak livechillâhtır. Sizden onun için mükâfat ve teşekkür murat etmeyiz.”

Açıklama : Bu âyet-i kerîmeler; Hz.Ali, Hz.Fatıma, Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin hakkında nâzil olmuştur. İmâm-ı Hasan ve İmâm-ı Hüseyin bir gün hastalandıklarında, Hz.Peygamber ve ashâbın ileri gelenleri onları ziyaret etmeye geldiler. Hz.Resûlullah, iki hazretin iyileşmeleri için İmâm-ı Ali’ye nezir tutmalarını önerir. İmâm-ı Ali, bunun üzerine üç gün nezir olarak oruç tutmaya karar verir.

Orucun birinci gününde, arpadan yapılmış ekmekler akşam namazından sonra sofraya konulduğunda, yoksul biri kapıya gelip; “Aç olduğunu söyleyerek bir şeyler ister”. Bunun üzerine hazırlamış oldukları ekmekleri o yoksula verip, su ile iftar ederler.

İkinci oruç gününün sonunda, iftar vaktinde kapıya bir yetim gelip; “Yiyecek bir şeyler ister.” Hazırlamış oldukları o ekmekleri yetime verip, o gün de su ile iftar ederler.

Üçüncü günün sonunda da aynı hazırlık yapıldıktan sonra, kapıya bir esir gelip; “Yiyecek bir şeyler ister.” Ona da hazırlamış oldukları ekmekleri verip, su ile iftar ederler.

Dördüncü gün olduğunda İmâm-ı Ali; İmâm Hasan ve İmâm Hüseyin’in ellerini tutarak Hz.Resûlullah’ın huzûruna gider. Hz.Resûlullah, onların bu durumlarını gördüğünde ağladı ve o anda Cebrâil Aleyhisselâm’da, Kur’ân-ı Kerîm’in şu âyetini getirdi:

[2]-“İnne hâzâ kâne leküm cezâen ve kâne sa’yüküm meşkûrâ” (İnsan 22. âyet)

Meâli: Bütün bunlar mükâfat olarak size verilecek. Sa’yiniz hoşa gidecek, makbul olacak.

 

 

İnsan (Dehr) Sûresi

Hel etâ şânındadır Allahu ekber yâ Ali

İYİLİK VE ÖZVERİYE DAVET

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)