• Nombre de visites :
  • 613
  • 24/10/2007
  • Date :

Hasan Nasrullah: “Zafer Direnişindir”

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrullah, dün gece el-Menar televizyonundan yayımlanan konuşmasında Lübnan halkını sabırlı olmaya çağırarak “zafer direnişindir” dedi.

“Siyonistlerin bize dayattıkları bir savaşla karşı karşıyayız, bu savaş tüm Lübnan’a yayılmıştır, her zaman yaptığım gibi geçen süre içerisinde siyasi ve askeri açıdan neler olup bittiğine dair bir şeyler söylemek istiyorum. Öncelikle bazı siyasi meselelere değinip daha sonra askeri meseleleri ele alacağım” diye sözlerine başlayan Nasrullah, daha sonra şunları söyledi.

“Biz siyasi açıdan sağlam bir konumda bulunuyoruz, siyasi açıdan hakkımıza ve gücümüze dayanarak Siyonist rejim karşısındaki tutumumuzda diretiyoruz. Biz başlangıçta siyasi açıdan ve enformasyon açısından bütünüyle gerçekleri söyleyeceğimizi belirttik. Bazı hassas temel noktalara değineceğim. Halihazırda zaman açısından siyasi bir bunalımla karşı karşıyayız. Bu meseleleri size açıklamam gerekiyor. Biz daha en başta temel bir ilkeyi vurgulamıştık. Bu da ulusal birlik ve devlet kurumlarının birliğiydi. Devlette ortak bir tutum alınmasına çalıştık. Milletin hakları konusundaki müzakerelerin önemini vurguladık. Mesajlarımızda da bu savaştan zaferle çıkabilmemiz için siyasi ve cihadi işbirliğiyle milletin haklarının göz önünde bulundurulmasını vurguladık.

Biz ulusal onurumuzu ve vatanımızı korumak peşindeyiz. Ben geçen haftalar içerisinde önemli olan bazı meseleleri size açıkladım. Şimdi de bazı siyasi meseleleri açıklıyorum. Öncelikle biz, eleştirilsek bile Lübnanlı hiçbir grup veya şahısla hiçbir şekilde siyasi mücadele içine girmiyoruz. Bu eleştirilerden bazıları incitici olabilir; ama biz gerçekleri açıklıyoruz. Biz, Siyonist rejimin medyasına hiç aldırış etmiyoruz. Daha önce de açıkladığım gibi Lübnan hükümetinden siyasi cedel ve çekişme içerisine girmemesini ve ulusal birliğini korumasını istiyorum. Çünkü bu şekilde ülkemizin çıkarlarına hizmet edebiliriz. Bazı hassasiyetleri tahrik eden adımlar atıldı ve bunlar gerçekleri tartışmaya açtı; bunlar bize hizmet etmiyor. Benim değinmek istediğim ikinci husus şudur: Direnişçi mültecilerden ve aziz vatandaşlarımızdan bir isteğim olmuştu. Bugün de altını çizerek onlardan şunu istiyorum. Bugün yaşamakta oldukları mekana, bulundukları yerlerdeki halkın adap ve erkanına dikkat etsinler. Şu an bulundukları bölgelerde herhangi bir hassasiyet oluşmasına meydan vermesinler. Şunu bilin ki size ev sahipliği yapanlar size hizmet etmektedir. Sizin de onların dinlerini ve öğretilerini dikkate almak göreviniz bulunmaktadır. Halkın içerisinde hassasiyete sebep olacak şeylerden kaçınmalısınız. Ayrıntıya dair küçük sorunların çıkması muhtemeldir; bu tür sorunlar çıkarsa bu Siyonist rejime hizmet olur. Bu meseleler Siyonist rejimin hedeflerini gerçekleştirmesine sebep olur.

Üçüncü mesele şudur: Beyrut kenti konusunda şunu söylemeliyim ki, gruplardan, gençlerden, siyasi partilerden ve halktan hiçbir şekilde siyasi gösteri ve yürüyüş düzenlememelerini istiyorum. Çünkü bazıları bunu istismar edebilir, Lübnan’ın ve özellikle de Beyrut’un güvenliğini tehlikeye düşürebilir. Bizim bu konudaki en önemli meselemiz şudur: Biz devlet kurumlarının ve ülkenin siyasi birliğinin korunması için çok çalışıyoruz.

Biz daha ilk günlerden itibaren Siyonist rejimin ve ABD’nin gerek halk arasında gerekse devlet kurumları arasında fitne ve ayrılık çıkarmaya çalışan tutumlarına şahit olduk ve olmaktayız. Bu yüzden de daha ilk gün Siyonistlerin hedeflerini bu yolla gerçekleştirmelerine izin vermeyin diye açıklamada bulunduk.

Size şunu söyleyeyim ki bazı Siyonist medya organları şunu söylüyor: “Lübnanlı bazı yetkililer bize Lübnan’a yönelik saldırılarınıza devam edin, bu tarihi fırsatı bizden esirgemeyin; çünkü biz Direniş’i Lübnan’da ezmek istiyoruz dediler” Biz, Siyonist rejimin bu söylediklerine hiçbir şekilde inanmıyoruz ve bunları onların fitnecilikleri olarak görüyoruz. Diğer bir mesele de şu ki, ABD’nin BM’deki temsilcisi Sayın John Bolton, dün veya önceki gün televizyonların birindeki bir konuşmasında ABD ve Fransa’nın Lübnan konusundaki karar taslağında belki başka birilerinin de mülahazaları vardır dedi. Bununla Lübnan hükümetiyle Siyonist rejim arasında bir çeşit koordinasyon bulunduğunu söylemek istedi. Biz bunu da reddediyoruz; çünkü böyle bir mesele söz konusu değildir. Devletle Direniş arasında birlik ve beraberlik vardır, tam bir koordinasyon vardır. Hem siyasi açıdan hem de enformasyon açısından… Şunu belirtmeliyim ki düşman savaştan sui istifade etmeye çalışmaktadır.

Biz en başında enformasyon sorumluluğunu kendimizin üstlendiğimizi belirttik. Lübnan Başbakanı 7 maddelik bir plan önerdi. Biz de bu plana hemen hemen onay verdik. Gerçi bunun bazı maddeleri bizim açımızdan soru işaretleri taşıyordu ve incelenmeye muhtaçtı; biz bu meselede sonuca varmak istiyoruz. Hepimiz bu konuda ortak bir görüşe varmaya çalıştık. Ben geçen mesajımda bu meseleyi vurgulamıştım. Enformasyon açısından bize göre soru işaretleri bulunan noktaları söz konusu etmedik. Bu meseleyi bir tarafa bırakmak istedik. Çünkü bu 7 maddenin savaşı sona erdirebileceğini düşündük. Bu şekilde Arap ülkelerinin ve uluslar arası toplumun buna göre davranabileceğini bekledik. Her halükarda Lübnan Hükümeti, 7 maddelik planı sundu. ABD’liler ve Fransızlar yeni bir plan ortaya koydular. Elbette bu bizim kabul etmediğimiz bir plandı ve daha çok Siyonistlerin hedeflerini garanti ediyordu. Her halükarda şunu söylemeliyiz ki biz bununla yetiniyoruz. Bu mesele incelenmelidir. Elbette Lübnan hükümetinin söz konusu ettiği maddelerde ve ABD ve Fransa planında soru işaretleri mevcuttur. 7 maddelik gözden geçirilmiş planla ilgili olarak ABD’lilerin ve Fransızların gerekli baskıyı yapıp Siyonist rejimin bu savaştaki hedefini gerçekleştirmek istemektedir. ABD ve Fransa planı, Lübnan devletinin 7 maddelik planına olabildiğince aykırıydı. Şunu söylemeliyim ki ortaya konan tüm diplomatik ve siyasi çabalarla birlikte kimin Lübnan halkının yanında durduğu ve kimin ise Siyonist rejimi desteklediği ortaya çıkacaktır. Her halükarda siyasi açıdan eğer Lübnan hükümeti bir toplantı düzenleyip, ortak ve somut bir tutum alarak Lübnan ordusunun güneyde yerleşeceğini, Litani Nehri’nin güneyinde yerleşeceğini söylerse bizim sorunumuz çözülür. Gerçi şunu da belirtmeliyim ki Lübnan ordusu sınırda zaten mevcuttur, Lübnan’ın resmi ordusu orada bulunmaktadır, Hatta Lübnan ordusunun güvenlik ve istihbarat birimleri oradadır.

Lübnan ordusu bölgeye 15 bin kişilik bir birlik gönderirse Lübnan’a hizmet etmiş olur. Bu yolla Güvenlik Konseyi tasarısının revize edilmesine yardım edilmiş olur. Sorunun siyasi yoldan halledilmesine ve Siyonist rejimin saldırılarının durdurulmasına yardım etmiş olur. Bununla birlikte, Lübnan devletinin buna hazır olmasına ve bu konuda görüş birliği bulunmasına rağmen şunu vurgulayayım ki ABD hala kendi şartlarında ısrarcıdır ve Lübnan halkıyla hükümetinin görüşünü dikkate almaya razı değildir. Onlar Beyrut’a bir temsilci gönderdiler ve hedeflerini bu yolla temin etmek istediler. Onlar, güney Lübnan’daki operasyonlarını genişlettiler. Bu şekilde Lübnan halkını daha önce de sunulan yeni plana zorlamak istemektedirler. Onların siyasi açıdan söz konusu ettikleri bir meseleye cevap vermem ve açıklama getirmem gerekiyor. Lübnan ordusunun güneye yerleştirilmesini istemediğimizi belirtmiştik. Elbette buna karşı çıkışımızın sebebi Allah korusun bunların Lübnanlı olmadıklarını veya halka dayalı olmadıklarını düşündüğümüzden dolayı değildi. Aksine biz bu orduya ve subaylarına inanıyoruz. Bu ordunun ve tüm güçlerinin Lübnan’ ait olduğunu ve Lübnan’a bağlı olduklarını biliyoruz. Bizim buna itiraz edişimiz ordudan korktuğumuz için de değildi. Çünkü biz Lübnan ordusunun gücüne güveniyoruz. Gerçek şu ki biz Lübnan ordusu için korktuk. Şundan korktuk ki Lübnan ordusu sınıra yerleştirilirse şurası çok açıktır ki uluslar arası bir sınıra düzenli bir ordu yerleştirilirse bu ordunun her an için saldırıya uğrama ihtimali bulunmaktadır. Bu durumda bu ordu birkaç gün içinde yenilebilir. Fakat Lübnan Direniş’i Ayta’ş- Şaab, Bint Cubeyl, Ayterun ve güney Lübnan’daki diğer şehir ve köylerde klasik bir ordu şeklinde olmayan direnişiyle gücünü ispat etti. Lübnan Direniş’i gerilla savaşı vermektedir. Onların hedef haline gelebilecekleri belli bir yeri yoktur. Biz Lübnan ordusu için endişe ettik. Şu an biz Lübnan hükümetiyle Lübnan ordusunun sınıra gönderilmesi konusunda uzlaşmaya vardık çünkü bu şartlarda ordunun sınıra yerleştirilmesi, İsrail Lübnan’dan çekilirse birçok sorunu, bir ölçüye kadar halledebilir. Biz 2000 yılından bu yana Siyonist rejimin Lübnan’a yönelik saldırılarından vazgeçmediğine ve saldırılarını daima sürdürdüğüne şahit olduk.

Her halükarda Lübnan hükümeti, Lübnan ordusunu güneyin bir bölümüne yerleştirerek Lübnan devletini ve milletini korumaya karar verdi. Biz bu açıklamaya göre bu planı kabul ettik. Bildiğiniz gibi eğer ordu, güney Lübnan’daki varlığıyla Siyonist rejimin Lübnan’a yönelik saldırılarını önleyebilirse kabul görür. Çünkü bizim ulusal güçlerimizin güney Lübnan’da bulunması, çok uluslu gücün, belki de saldırganların güçlerinin burada bulunmasından farklıdır. Bu, Lübnan devletinin çıkarına olabilir. Biz bu meseleyi, daha önce değindiğim sorunlara rağmen kabul ettik. Lübnan ordusunun güney Lübnan’a yerleştirilmesi, bu bölgeye çok uluslu gücün yerleştirilmesinden daha iyidir. Bu mesele 7 maddelik Lübnan hükümet planında da söz konusu edilmiştir. Çok uluslu güç, Lübnan ordusuna Güney Lübnan’da yardım edebilir. Diğer bir mesele de şu ki, Lübnan ordusunun güney Lübnan’a, Litani Nehri’nin güneyine yerleştirilmesinden sonra şu mesele bizim açımızdan çok hassastır: Bizim Lübnan hükümetinin planına onay vermemize rağmen bugün ABD’nin Lübnan hükümetinin sunduğu 7 maddelik plan konusunda sürekli sorun çıkardığına şahit oluyoruz. ABD daima İsrail’in şartlarını Lübnan’a dayatma peşindedir ve İsrail çıkarlarını Lübnan çıkarlarına tercih etmektedir. Burada bir kez daha Lübnan halkını siyasi ve milli birliğe davet ediyorum. Yabancıların baskıları altında kalmamalıdırlar. Ben Lübnan hükümetini daha fazla siyasi sabra davet ediyorum. Ben onları bu 7 maddelik planın arkasında durmaya davet ediyorum. Bu 7 madde tek tek uygulanmalıdır.

Ben son televizyon mesajımda düşmanın aldığı yenilgilerden dolayı sürekli olarak Lübnan’ın altyapısını ve yerleşim merkezlerini hedef alacağını söylemiştim. Bu gerçekleşti. Siyonist rejim, sözünü ettiğim hedeflere saldırılarını yoğunlaştırdı. Şunu belirtmeliyim ki Siyonist rejimin tüm söylediklerinin yalan olduğu ispat edilmiş oldu. Onlar, Hizbullah’ın askeri merkezlerini vurduklarını söylüyorlar. Gaziye’de cenaze merasimi için bulunanların yanında füze mi vardı? Bombalanan yerleşim merkezlerinde füze mi var? Bunların tümü bir yalandan ibaret. Siz, kadınları, çocukları ve yaşlıları şehid ediyorsunuz. Bu, bu yenilmiş rejimin tek kurtuluş yoludur. Onlar Direniş’in savaşçılarıyla çatışmaya giremiyor. Kadınları ve çocukları öldürmek savaş suçu değil midir? Hiçbir Hizbullah savaşçısının bulunmadığı yerleşim merkezlerine saldırmak savaş suçu değil midir? Lübnan altyapısına defalarca saldırmak bir cinayet değil midir? Sizin hedefleriniz bunlar mı? İnsani yardımların ulaştırıldığı yolları bombalamak cinayet değil midir? Uluslar arası yetkililer Siyonist rejimin şartlarını niçin kabul etmek istiyor? Maalesef uluslar arası toplum ve Güvenlik Konseyi, Siyonist rejimi hiçbir şekilde kınamayı düşünmüyor. Siyonist rejimin güney Lübnan’da işlediği cinayetleri kınamıyor.

Siyonist rejimin iki askerinin esir edilmesi uluslar arası toplumun kınamasını gerektirirken, Siyonist rejimin yerleşim merkezlerine yönelik saldırıları kınanmalı değil midir? Bu, şaşırtıcı değil midir? Biz gerçekten Güvenlik Konseyi’nden bunu da beklemeliydik. Birleşmiş Milletlerin güney Lübnan’daki personeli öldürüldü Güvenlik Konseyi buna karşı hiçbir tepki göstermedi. Kana’da da benzer şeyler yapıldı; ama Güvenlik Konseyi ABD vetosu oldukça hiçbir şey yapamaz. Zatı itibariyle cani bir rejim olan Siyonist rejimle birlikte barış içinde yaşayabilir miyiz? Şunu bilmeliyiz ki Güvenlik Konseyi’nin Lübnan’ı destekleyebilecek hiçbir gücü yoktur. Onlar tüm güçlerini Siyonist rejimi desteklemek için harcamaktadır.

Diğer bir gerçek de şu ki biz güçlü bir şekilde cepheyi elimizde bulunduruyoruz. Bu Lübnan Direniş’i için birçok zaferler, Siyonist rejim için de birçok yenilgiler getiriyor. Sürekli savaş halindeyiz, direnişimize devam ediyoruz. Füzemiz olduğu müddetçe, bombamız olduğu müddetçe devam edeceğiz. Sınırın diğer noktalarında da savaş devam ediyor. Direniş’teki kardeşleriniz tarihte örneği bulunmayacak bir şekilde yiğitçe savaşıyor.

Siyonist rejim, geceleri Lübnan’ın bazı vadilerine girebilir; ama Direniş onları eziyor. Hatta bu rejim gerçekten şiddetli bir direnişle karşı karşıya bulunduğunu itiraf ediyor. Siyonist rejimin 60’tan fazla Merkava tankı ve onlarca buldozeri imha edildi. Onlarca personel taşıyıcı Hizbullah tarafından kullanılmaz hale getirildi. Yüzden fazla Siyonist asker öldürüldü, 400’den fazlası yaralandı. Siyonist rejimin de itiraf ettiği gibi onların onlarcasının durumu ağır. Siyonist rejime yönelik saldırılar ilk günkü gibi devam ediyor.

Biz bütün bilgileri veriyoruz; ama Siyonist rejim hala sansür ediyor.

Onlar Hizbullah’ın 3500 füzesinin çeşitli kentlerine düştüğünü söylüyor. Bizim füzelerimiz önceden belirlediğimiz hedeflere düşüyor. Siyonist rejim bugün kara harekatını arttıracağını söyledi. Bu karar ABD temsilcisinin bölgeye yaptığı ziyaretle eş zamanlı olarak alındı. Bu, ABD temsilcisinin şartlarının kabul edilmesi için Lübnan hükümetine baskı yapmak değil midir? ABD temsilcisinin hedeflerinin ayrıntılarından neden söz etmiyorlar? Onlar Litani Nehri’ne kadar ilerlemek mi istiyorlar? Şunu söylemeliyim ki Siyonist rejim sınır şeridini dahi ele geçiremedi.

Biz Güney Lübnan’ı bu rejimin askerlerine mezarlık yapmak için çalışıyoruz. Direniş güçlerinin her vadide, her tepede, her dağda kendilerini beklemekte olduğunu bilsinler. Biz savaşın bitmesini istiyoruz; ama tutumundan vazgeçecek olan biz olmayacağız.  Son olarak şuna değinmek istiyorum, şimdiye kadar yenilen, Siyonist rejim oldu. Siyonist rejim bugün Kuzey birliklerinin komutanını görevinden aldı. Bu, Siyonist askerlerin planlamada yenildiklerini anlamalarının göstergesidir. Ben Lübnan’ı ve Lübnan halkını sabra davet ediyorum.

Mültecileri sabra davet ediyorum. Mültecilere ev sahipliği yapanları sabra davet ediyorum. Sizler zilleti kabul etmeye razı olmadınız. Hayfalılara da şu mesajı veriyorum. Ölenlerinizden dolayı üzgünüm. Lütfen Hayfa’yı terk edin. Tüm Direniş birliklerine Ali’nin mesajını söylüyorum: “Direniş’e devam edin. Bilin ki dağ secde eder” sizler ümitsiniz, sizler geleceğin ümidisiniz. Allah sizi izzetli kılsın, zafer sizindir.” 

Hizbullah genel Sekreteri Hasan Nasrullah’ın konuşması, İran’ın İsna Haber Ajansı’na ait internet sitesinden tercüme edildi. 



  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)