• Nombre de visites :
  • 1627
  • 24/10/2007
  • Date :

Çıplaklık neyi hatırlatıyor?

hicab

  Siyasetten eğitim ve medyaya kadar kamusal görünürlük konusunda sürekli tartışılan örtülü kadınlar için yeni ve genel bir takip sürecinin başlatıldığının farkında mısınız?

  Artık yolda yürürken, alışveriş yaparken, soluk alıp verirken bile varlığımız başa dert hale geldi. Hatta bir evlat olarak, ana babamızın kız çocukları olmak babından bile takipteyiz… Yani kızlarınızdan biri örtülüyse, niye diğeri de örtülü diye sormaya kadar vardırıldı işin ucu… Yine mesela, eşiniz örtülüyse niçin örtülü, toplumsal barış için başını açsa ne kadar da şık bir davranış olur cinsinden tahmin edilmeyecek derecede samimice teklifler… Sanki o kadınlar sırf kocaları istediği için örtündüler de, yine sırf kocaları istediği için, onların kariyerine mani olmamak adına başlarını açacaklar… Herkes rahatlayacak…

  Örtülüleri gördüğü zaman kendini çıplak hissedenler mi, başı bağlı kızların içinden içinden kendisine, namussuz dediğini düşünenler mi, ne ararsan var medyada… Hele şu son; “başı açıklar hakkında ne düşünüyorsunuz?” dayatması yok mu, insan dumura uğruyor. Kahverengi gözlüleri gördüğünüzde ne düşünüyorsunuz, karşınıza kumral biri çıktığında ne hissedersiniz, yolda bir Erzurumluya rastladığınızda eliniz ayağınıza dolanıyor mu gibi acaip zor bir soru bu… Şahsen yolda karşılaştığım ve tanımadığım insanlar hakkında genelde tedirginlik duymam, yalnız metro ve vapurlara binerken birbiriyle yarış eden kalabalıklar arasında ezilme ürküntüsü veya trafik kurallarına uymayan sürücüler dışında, herhangi bir telaş hissetmiyorum…

  Öyleyse gerilimin dozunu arttıralım, demek ki başı açıklar sizi rahatsız etmiyormuş, peki ya çıplaklığa ne dersiniz?

Çıplaklık beni sarsan, ürküten bir şey mi? Çırılçıplaklık, evet!

Çırılçıplaklık bana neyi hatırlatıyor:

  Ölümü, teneşiri, kabiri, kefeni, morgu, otopsiyi, akıl hastanesini, depremi, tabutu, ameliyat masasını, narkozu, iğneyi, doğumhaneyi, savaşı, esir kamplarını, Srebrenica’yı, Hitler’i, Mussolini’yi, Miloseviç’i, Şaron’u, gaz odalarını, Filistin askısını, F Tipi Cezaevini, deniz kıyısına vurmuş ve boğulmasından hemen sonra gözleri balıklar tarafından didiklenmiş insan cesetlerini, gözlerini dört açarak sizi seyreden psikiyatristi, klima ile soğutulmuş terapi odasını, vesikalık resim çeken adamın yüzünüzde patlattığı acımasız flaşları, okula aniden gelen müfettişi, veremle savaş derneğini, sol kolunuz sıvalı olarak salya sümük sıranın size gelişini beklediğiniz aşı günlerini, arslanların gözlerine kestirdikleri en güçsüz zebraların üzerine atlayıp onları bir çırpıda yiyiverişini, banyoyu, küveti, sapık filmini, kopan perde halkalarını, kaynar suyu, banyoda tüp gaz sızmasından zehirlenip ölüveren genç gelinleri, kıyameti, mezarlarından kalkmış entarisiz ölüleri, hesap gününü, terazileri, Münker Nekir’i, Henkür Menkür’ü, Yecüc Mecüc’ü, ayakları ters ters basan cümle ecinnileri, altmış yaşına merdiven dayadığını elleri dışında hiç de göstermeyen Madonna’yı, kara kabusum rejim listelerini, Allah’ın cezası Yves Saint Laurent’i, kötü yürekli İskeletoru, içi pamukla doldurulmuş ölü kuşları, kendi ayıplarımı, başarısızlıklarımı, kaybedişlerimi, tevbe istiğfar ettiğim tüm hatalarımı, aslında gözlük takmam gerektiğini, altı yıl boyunca dişlerime takılmış kötü yürekli telleri ve bu yüzden çekilen her lise fotoğrafında ağzımı elimle kapatmak zorunda kalışımı, derhal evime gidip sağı solu toplamam gerektiğini, bulaşık yıkayıp yerleri ovmam lüzumunu, saatime bakıp doğru işleyip işlemediğini kontrol etmemi, kaçmak için gerekli bir gemi biletini…

Hatırlıyorum. Çırılçıplaklık bana her dayatıldığında… Dünya, elbiselerini hızla çıkardıkça, biraz daha fazla korkuyorum ondan

Vakit Gazetesi


ÖRTÜNMENİN TARİHÇESİ

Hicab Ve Özgürlük İlkesi

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)