• Nombre de visites :
  • 1008
  • 20/10/2012
  • Date :

Kelam İlminin başlangıcı -1

kelam ilminin başlangıcı

Kelam ilmi hakkındaki soru farklı konular içerdiği için cevabını da kaç bölümde ele alacağız:

Bir: İslam peygamberi döneminde İslam toplumu çok fark bir ortamı tecrübe ediyordu. Bu ortam hem peygamberin döneminden önce ve hem peygamberin döneminden sonraki toplumdan çok daha farklıydı. İslam toplumu yeni şekillenmiş bir toplum idi ve bu toplumu şekillendiren mektebin kuruyucusu Hz. Muhammed de hazır bulunurdu ve her kesin kendisine güvendiği bir şahsiyet idi. Peygambere olan bu güvenirlik o derecede idi ki dini bağlamda Müslümanlar arasında münakaşaların vücuda gelmesine asla sebebiyet vermezdi. Veya çok az münakaşalar meydan gelirdi.

İslam dininin önderi Hz. Muhammed’in (s.a.a.) vefat etmesiyle İslam toplumu da değişti. O hazretin hedeflediği hedef çok uzun bir yolu insanların önüne sermişti. Müslümanlarda nesilden nesille farklılaştı. Farklı ve değişik ortamlardan ve kültürlerden hatta bazen tezat içinde olan kültürlerden ve ortamlardan İslam camiasında yeni yeni Müslümanlar zuhur etti ve dolayısıyla farklı renklerden bir ortamın ve halın meydana gelmesi sağlanmış oldu. Bu yeni ortam ve halın faydaları olmasıyla birlikte has ve özel zararları da taşırdı.

Zamanın geçmesiyle İslam toplumunda değişiklikler meydana geldi. Bu değişikliklerden birisi de “ kelam ilminin ”‌ şekillenmesidir. İşin uzmanı olanlar kelam ilminin şekillenmesi için farklı amiller ve ortamlar zikretmişlerdir. Biz burada kısa ve özet bir şekilde bunların bazısını beyan edeceğiz. Ama bu beyandan önce kelam ilminin ne anlama geldiğini zikretmek zaruri görünmektedir. İlmi kelamın ne anlama geldiği hakkında aşağıdaki şu iki mana ıtlak edildiği söylenmektedir:

Aşağıdaki üç şekil ve yöntemden her hangi bir yöntemle yapılan itikadi diyaloglar ve mübahaselerdir. Bir: öğretim ve eğitim, İki: Soru ve cevap, üç: Kelami itikat ve mezheplerin vücuda gelmeksizin mücadele ve münazaradır.

Kelemi konuları mezkûr yöntem ve şekillerle kelami ve itikadi mezhepleri dikkate alarak bahis etmektir.

İlkin şunu söylemek gerekir: Kelam ilminin zuhur bulması İslam dininin zuhur etme tarihiyle aynıdır. Zira zikredilen bu tür konular farklı fırkaların meydana gelmesine neden olmasa da İslamın ilk dönemlerinden beri vardı. Zira o dönemde peygambere muhalefet eden bir kimsenin yardımcısı yoktu. Bu dönemin özelliği ve niteliği şudur ki konular sözsel olarak yapılırdı ve yazılmıyordu. Bu ilim hicretin birinci asrın yarısından yeni bir merhaleye girdi.[1] Ama eğer ikinci manayı ölçü alırsak birinci asrın yarısını bu ilmin başlangıç merhalesi olarak alınması gerekir.

Bu ilimde akıl çok önemli rol oynamaktadır. İslami mütekellimler her ne kadar mantık kurallarını yâd etmekten alınıyorlardı ama kendi konularında ondan çok yararlanıyorlardı. Ele aldıkları konularını bu tür kurallar çerçevede beyan ediyorlardı.[2]

 İlahi dinlerin takipçilerinden bir kısmı ve hata müşriklerden çoğunluğu İslam dinine girmeleri onların daha önce sahip oldukları inançlarının tümünü kenara atabildikleri anlamında alınmamalıdır. Zira daha önce senelerce ünsiyet buldukları geçmişteki adap ve inançların birçoğundan gönül koparmak bazıları için çok zordu. Onların birçoğu kendi akidelerini İslamın içine getirip yeni kabul etmiş olduğu İslam akidesiyle birleştirmek için uğraşırlardı. Bu grubun karşısında Müslümanlar kendi akideleri ve inançlarını onların sahip oldukları yabancı akidelerine karşı korumak mecburiyetini his etmişlerdir.

Müslümanlar arasında münakaşaya kaynaklık eden meselelerin Müslümanların arasına girmesi ki bunların çoğu siyasi ihtilaflardan kaynaklanıyordu. Büyük günah işlemek, Allah’ı vasıflandırma ve buna benzer konular gibi. Büyük günah işleme konusunda şu konular ortaya atıldı: Acaba büyük günah işlemek insanı İslam’dan çıkarıyor yoksa kişi büyük günah işlemekle birlikte Müslüman olarak bakı kalıyor veyahut bu ikisi arasında mı kalıyor? Allah’ı vasıflandırma konusunda şu soru ortaya atıldı: Acaba Allah vasıflandırılıyor yoksa vasıflandırılmaz mı? Eğer Allah vasıflandırılsa ve sıfatlara sahip olduğunu söylersek, Acaba bu Allahın vahdaniyetine uyuyor mu? İşte bu türden olan meseleler kelam-i fırkaların vücuda gelmesi için ortam hazırladı.

Bütün bunlar o zaman ilmi ortamın meydana gelmesiyle Müslümanları tahrik eden merak hissi ve onların ilim bağlamında sahip oldukları aşk duygunsu, ilahiyatla ilgili meseleleri ciddi bir şekilde konu edip araştırmaya tabi tutmalarına ve kelam ilminin rüşt edilmesi için zemine ve ortamı meydana gelmesini sağladı.

Yabancı ve ithalci ilimler fırkaların şekillenmesi kuran takipçilerini harekete geçirdi ki Allah kelamının asaletini korumak için bir yöntem izlesinler. Bu yöntemi takip etmeye –sahip olduğu bütün genişliğiyle- daha sonraları “kelam ilmi”‌ denildi.

İki: ama bu ilmin “kelam ilmiyle”‌ isimlendirilmesi için bu ilmin âlimleri tarafından bazı nedenler zikredilmiştir. Burada onların bir kısmına değineceğiz.

Bu ilimde en meşhur olan konu Allahın “kelam”‌  meselesidir; bu bağlamdaki soru şuydu: Allahın kelamı “kadim midir hadis midir?”‌ Bu soru nedeniyle ortaya çıkan tartışma o denli önem haline gelmişti ki bu ilimin “kelam ilmi”‌ olarak isimlendirilmesine neden oldu.

Mütekellimler meseleleri konu ettikleri vakit, her konuya “el-kelamu fi…”‌ şeklindeki unvanla giriş yapıyorlardı, dolayısıyla bu ilim her konunun unvanıyla yani “kelam”‌ ile isimlendirildi.

Kelamı mantıkla eşit ve onun diğer İslami ilimlere olan oranını mantığın felsefeye olan oran şeklinde ve anlamında saymışlardır. Dolayısıyla bu ilmi “kelam ilmi”‌ olarak adlandırdılar[3]

Üç: İslam dünyasında vücuda gelen önemli ve Müslüman ve gayri Müslüman kimseler üzerinde etki bırakan fırkalardan Şia, Mutezile ve Eşaire’dir. Sırasıyla bu fırkalar hakkında kısa bir bilgi vermeye çalışacağız.


[1] Rabbani Gülpaygani, “ Mecele-i Keyhan ”‌, s. 50, makale: “ tarih ve ilel zuhur ilmi kelam ”‌.

[2] İlmi kelam ve mantık hakkında daha fazla bilgi edinmek için YOZFAN ES’ in “ saht mentiki ilmi kelam İslami ”‌, unvanıyla tercüme edilmiş makalesine bkz: dergi: “tahkikat İslami”‌, birinci sene, sayı, 2,

[3] Mahmut Fadıl, Mecelle-i Danışkede-i Meşhet, sayı 18, Makale; “ Firkehayi Kelami ve Seyri Tarihiyi An ”‌, s, 169.

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)