• Nombre de visites :
  • 1531
  • 23/12/2009
  • Date :

Vahdet; Neden ve Nasıl? 4

vahdet

  11- Yukarıdaki noktanın tekmili için şu tahlili de aktarmadan geçemeyeceğim değerli kardeşlerim. Bu da yine her şeyden önce akli ve mantıkî bir tahlildir ve öyle zannediyorum ki insaf ve izan sahibi kimsenin reddedemeyeceği bir husustur; şöyle ki:

  Hangi fırka veya mezhepten, hatta dinden olurlarsa olsunlar, insanları şöyle tasnif edebiliriz (ki her birisinin hükmü ve durumu farklıdır):

  1- Hakkı bilmeyen ve bulma imkânı da olmayan kimseler (İslamî ve Kur’anî tabiriyle fikri müstaz’af)… Bu gibi insanlar, bildikleri ve öğrenebildikleri kadarıyla samimi bir şekilde amel ederlerse, kurtuluş ehlidirler inşallah.

  2- Hakkı bilmeyen ve araştırıp bulduğunda da taassup, korku, ne derler kaygısı veya bir takım menfaatleri kaybetme kaygısı vb. bir takım saiklerle inat edip hakka teslim olmaya yanaşmayanlar… Bunların da hiçbir mazeretleri olmadığı için kurtuluşları yoktur.

  3- Hakkı bilmediği ve araştırma imkânı olduğu halde inaden değil de ihmal ederek, olayı önemsemeyerek araştırmayan kimseler… Bu gibi insanların işi bir anlamda tabiri caizse şansa kalmıştır; şöyle ki benimsedikleri düşence ve ameller Allah’ın gerçek dinine mutabık olursa, Allah’ın rahmetine mazhar olurlar belki, ama eğer olmazsa, hiçbir mazeretleri olmayacaktır.

4- Hakkı bilmedikleri için bütün imkânlarını seferber ederek sırf Allah rızası ve hakkı bulma azmi ve niyetiyle ve her türlü saplantı, ön yargı ve taklidilikten uzak bir şekilde araştırma içine giren kimseler…

Bunlar hakkında iki sonuç muhtemeldir:

  a) Araştırmaları başarıyla sonuçlanan ve doğrulara olduğu gibi ulaşan kimseler… Ne mutlu böylelerinin haline; onlar kurtuluş ve saadet ehlinin ta kendileridir.

vahdet

  b) Bütün samimi çabalarına rağmen yarı yolda kalan ve doğrulara ulaşmadan ecele yakalanan kimseler… Bu gibi kimseler de kurtuluş ehlidirler inşallah. Bu konuda Ehlibeyt İmamlarının 10.su olan İmam Ali Nakî (s.a) şöyle buyurmuştur: “Kim hakkı ararken, hakkın kemaline varmadan (hakkı tam olarak bulmadan) ölürse, o hayır üzere ölmüştür.

Allah-u Teala’nın da Kur’an’da “…Her kim Allah’a ve Peygamberine hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, kuşkusuz onun mükâfatı Allah’a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Nisa, 100) buyruğunun (bir anlamı da) budur. (Tuhefu’l-Ukul, s.472)

  c) Bütün samimi çabalarına rağmen doğruya ulaşamayan ve yanlışın doğru olduğuna kanaat getiren, yakin eden kimse… Bu da en azından Allah katında mazurdur inşallah. Çünkü Allah, hiçbir kimseyi gücünü aşan bir vazifeyle mükellef kılmaz.

  Yukarıda da arz ettiğim gibi bu konuda Müslüman’la gayri Müslüman’ın, Sünni ile Şia’nın vs. hiçbir farkı yoktur.

  Dolayısıyla bir Hıristiyan veya Yahudi en doğruyu bulma ve kendisini ata baba taklidinden kurtarmak için araştırmakla görevli olduğu gibi, bir Sünni veya bir Şii de aynıdır.  Ben böyle gördüm böyle götürdüm mantığı, Kur’an’ın da şiddetle yerdiği cahiliye müşriklerinin mantığıdır. Bakın Rabbimizin Yüce Kitabı bu konuda ne buyuruyor:

“…(Ey Muhammed) müjde ver benin o kullarıma ki sözü dinler ve en güzeline uyarlar. İşte onlardır, Allah’ın kendilerini hidayete eriştirdikleri ve onlardır halis-temiz akıl sahipleri.” (Zumer, 17-18)


Vahdet; Neden ve Nasıl? 3

Vahdet; Neden ve Nasıl? 2

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)