• Nombre de visites :
  • 10718
  • 5/4/2017
  • Date :

El-Gaffar (cc)

el-gaffar (cc)

 

Daima affeden, tekrarlanan günahları bağışlayan.

Gafur kelimesi, sözlükte “Örtmek, gizlemek, kirlenmekten korumak için bir şeyin üstünü örtmek” manasındaki gafr ( gufran, mağfiret) kökünden türemiştir. “Gaffar” sıfattır, mübalağa ifade eder.” Birinin kusurunu örten, suçunu bağışlayan” manasına gelir.

Aynı kökten gelen “istiğfar” kelimesi kişinin, kusurunun bağışlanmasını Allah’tan talep etmesi anlamına gelir. Bu açıdan bakıldığında istiğfarın “ Allah’a dönüş” manasına gelen ‘ tevbe’ ile anlam yakınlığı içinde olduğu görülür.

Kuran-ı Kerim’de gafr kökünden türemiş 234 kelime bulunmaktadır. Allah’ın gafur (gaffar) oluşunu ifade eden 229 kelime, Kuran-ı Kerim’in 29. cüzünün sonlarında yer alan Müddesir Suresi’nin nihayetine kadar bazı kesintilerle birlikte ard arda devam eder.

Aslında gafur isminin tecelli etmesi, yani fiili bir sıfat olarak fonksiyoner olması, insanların günah işlemeleri ve bağışlanmalarını istemelerine bağlıdır. Gazzali’ye göre her bir ismin kendine has bir mana zenginliği mevcut olup gaffar, tekrarlanan hata ve kusurları, gafur ise her nevi günahı bağışlamayı ifade etmektedir. Öyle ki, sadece bir çeşit günahı bağışlayana gafur denmeyeceği gibi bütün günahları kaplasa bile sadece bir defa affeden için gaffar ismi kullanılmaz.

İslami anlayışta her insan selim bir fıtratla ve günahsız olarak dünyaya geldiğine, ayrıca herkes kendi yaptığından sorumlu olacağına göre asli günah yoktur. Şu halde mağfiret kavramının Kuran-ı Kerim’de birçok defa tekrarlanmasının sebebi nedir? Bu noktada, insanı sürekli günah işleyen bir mücrim telakki etmek yerine,  onun Allah’a (cc) ulaşabilmesi için kazanması gereken kemal mertebeleri ve yetkinlik vasıflarında geri kalabileceği veya hatalı davranabileceği şeklinde bir yaklaşımı benimsemek, ilgili ayetlerin genel muhtevasına daha uygun düşmektedir.

“…Şüphesiz, Aziz olan Gaffar olan O’dur.”( Zümer/53) O, kuvvetiyle, kudretiyle ve izzetiyle birlikte Gaffar’dır. O, önce isyan edip sonra tevbe ile zatına yönelen kulunu bağışlar. Cenabı Hakk’ın kendisinin, kudretinin büyük olduğunu haber vermesi, O’ndan korkmayı ve çekinmeyi; kendisinin çok affedici olduğunu haber vermesi de, rahmetinin çokluğunu; rahmetinin çokluğu da, ümidi ve O’na karşı şevk duymayı gerektirmiştir. Bu ayeti kerime (Zümer/53) kafir olsun veya olmasın bütün asileri tövbeye ve Allah’a dönmeye bir çağrıdır. En çok ferahlığı ihtiva eden ayeti kerimedir.

İmam Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde, Sevban (r.a)’dan rivayet edilen şöyle bir hadis yer alır. Rasullullah (asv) buyurur ki: “Bu ayet (Zümer/53) bana, dünyanın içindeki her şeyle birlikte benim olmasından çok daha sevimlidir.”

Yani, bütün dünya malına sahip olmaktansa böyle bir ayet bana daha sevimlidir. Bunun sebebi şudur: Yüce Allah kullarından aşırı gidenlere ihsanda ve lütufta bulunmuş ve kendilerine bütün günahlarını bağışlayacağına söz vermiştir. Geniş rahmetinden ümit kesmelerini yasak etmiştir.

Bu mübarek isim dağlar kadar büyük günahımız olsa da, Allah’ın rahmetinden ümit kesmememizi ihtar etmektedir. Allah beni affetmez demek hatanın en büyüğüdür. Gönül aynasının kirini tevbe süngerinden başka silecek bir şey de yoktur. Bedenimizi, elbisemizi su ile nasıl yıkayıp temizliyorsak, manevi kirlerimizi de tevbe suyu ile gidermek lazımdır. İnsan günah işlemek suretiyle Allah Teâlâ ile kendisi arasında mevcut olan ilahi ahid ve nizamı ihlal etmiş olmaktadır. Ferde düşen birinci görev, hatasını kabul edip ahengi bozduğunun farkına varmak ve bundan dolayı rahatsızlık duymaktır. Bunun ardından kul, istiğfar ile mutlaka günah ve kusurunun bağışlanmasını Allah’tan talep etmelidir.

Enes ibn Malik’in (r.a) naklettiğine göre Rasullullah (sav) şöyle buyurdular:

Zulüm üç çeşittir: Allah’ın (cc) bağışlamayacağı, Allah’ın bağışlayacağı ve Allah’ın bırakmayacağı zulüm. Allah’ın bağışlamayacağı zulüm (kendisine) ortak koşmadır. Allah Teâlâ: “Şüphe yok ki şirk büyük bir zulümdür.” (Lokman/13) buyurmuştur. Allah’ın bağışlayacağı zulüm; kulların kendileriyle Allah arasında olan hususlarda kendilerine yapmış oldukları zulümdür. Allah’ın bırakmayacağı zulme gelince; o da kulların birilerinin hakkını diğerinden mutlaka alacaktır (kısas yapacaktır).

Allah Teâlâ,  mağfiretine ulaştırıcı bir takım sebeplerin kapılarını kullarına açmıştır. Bunlar, tevbe, istiğfar, iman, salih amel ve Allah’ın (cc) lütfunu iştiyakla talep etmek. Allah’a hüsnü zanda bulunmak ve O’nun mağfiretine yaklaştırıcı daha başka şeylerdir.

Günahlar insanın içini çirkinleştiren birer lekedir. Günah lekelerini temizleyen istiğfar, yani Allah’tan (cc) günahların affını istemek, bu lekeleri temizleyen su ve sabun gibidir. İstiğfar ile bu lekeler temizlenmezse giderek insanın bütün içini sathını kaplar, artık nezahet ve ulviyyete karşı insan hissiz hale gelir. Açık açık günah işleyenler ve ‘sen benim kalbime bak’ diyenler vardır! İşte bu söz felaketin ta kendisidir. İnsan hatadan dönmedikçe, günahından nedamet duymadıkça nasıl af ümit edebilir ve affa uğrar?

Bu ismi şerifin mazharı olan kula gereken, ifşa edilmesini istemediği kusurlarının benzerlerini başkalarında gördüğü takdirde onları yaymayıp örtmesidir. Şüphe yok ki insanların gizli taraflarını araştıran, kötülüğe kötülükle karşılık veren kimse gaffar isminin tecellilerinden faydalanamaz.

Gafur olan Rabbimiz içimizi dışımızı bildiği halde ayıplarımızı, günahlarımızı gizlemektedir. Allah’a iman eden toplum ve bireyleri, kötülükleri ve kötü haberleri yaymazlar. Böylece kötülüğü yapan teşhir edilerek ar damarı çatlatılmamış olur. Bir de, bu kötülük yayılarak başkalarının aklına da getirilmemiş olur.

Gaffar olan Rabbimiz, içimizde görüntüsü hoşa gitmeyen organlarımızı incecik bir perdeyle derimizle örtüp gizlediği gibi içimizde ürettiğimiz birçok kötü düşünceleri de kimseye göstermiyor. Ya içimizden geçirdiklerimiz dışımızdan görünseydi, ne olurdu halimiz?

Hiç kimse kusurdan hali değildir. İnsanlar arasında kemale ermiş olgun kimseler olduğu gibi, zayıf karakterli kimselerde vardır. “Bir mümin (din) kardeşinin ayıbını görmez de, ayıbı örterse, şüphesiz Cenab-ı Hak bu hareketi sebebiyle onu cennete koyar.” (Taberani)

Şahver Çelikoğlu’nun Esmaül Hüsna Şerhi kitabından özetlenmiştir.

Nezahat Külekçi

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)