• Nombre de visites :
  • 1834
  • 22/4/2009
  • Date :

Hicret ve Hizmet Aşkı (1)

hicret

“Tövbe sona ermedikçe, hicret bitmez”

  Asri zamanların bizden alıp götürdüğü derinliklerden biri de hicret duygusu…

İlim öğrenmekte, ibadet etmekte, zikirde ve hizmette geri kalma ve bunun ardından da manevi gerilimini, aşk ve şevkini kaybetme… Ardından yerine kök salmışlık, et ve kafa hantallığı, hane düşkünlüğü, rahata düşkünlük…

Gönlümüzün Sultanı (sav)in ‘büyük cihad’ dediği, nefsiyle savaşmaya güç yetiremeyenlerin, ağızlarında ‘entelektüel geviş getirme’ malzemesi oldu cihad…

 Oldu da ne oldu’! Hem kendilerini oyaladılar, hem de onlara bel bağlayan nicelerini… Bari, Allah adına nefislerimizi düzeltebilseydik. Bari, bir kudsi ruhun elinden tutup manevi hicretimizi tamamlasaydık!..

  İslami duyarlılığa sahip çevrelere baktığımızda, kültürel seviyesi yüksek kesimin, özellikle de okur-yazar takımımızın en büyük sıkıntısı, sözleriyle amellerinin çelişkili oluşu değil midir’ İnandığı gibi yaşayamayan, ama hayallerinde ve sözlerinde dünyaları fetheden, sarhoşluk verici zafer naralarıyla ‘sahte fatihler’dir onlar.

Tasavvuf ehlinin gayesi

  Tasavvuf ehlinin ve aynı kaynaktan beslenen hakikat ehlinin, böyle sahte kahramanlıklarla oyalanmaya vakti yoktur. Onlar, şu ahir zamanın zifiri karanlıklarında, zulmet deryasında yüzen Ümmet-i Muhammed’in elinden tutup tövbe ile yıkanmalarını sağlamak suretiyle, ruhlarda dirilişe vesile olmaya çalışmaktadırlar.

  Onlar her işlerinde Resul-ü Zişan (sav)in sünnet ve hadislerini esas alırlar:

“Tövbe sona ermedikçe hicret sona ermez; güneş batıdan doğuncaya kadar da tövbe son bulmaz.” (Dârimî, Siyer, 70)

  Onların gayesi, hakiki mü’minlerin çoğalmasını sağlamak ve toplumun, hatta bütün insanlığın, hakiki insanlık olan İslam ahlakına boyanmasını sağlamaktır. İdrak etmişlerdir ki yeryüzünü kan gölüne değil, cennet bahçesine çevirecek olan, İslam’ın gönüllere huzur veren ahlakı ve insani değerleridir.

  Onların misyonu, Ashab-ı Suffa’ya dayanır. Allah ve Resulünün bildirdikleri ilimle amel etmek, hal ve davranışlarıyla, Gönüller Sultanı (sav)in ahlakına bürünmek ve başkalarına örnek bir hayatı, hal diliyle yaşayarak tebliğ etmektir.

Hicret’te birinci basamak; nefisle cihad

  Zira, şu Hak’la batılın birbirine karıştığı, ahlaki, fikri ve içtimai fitnelerin kol gezdiği zamanda, en önemli vazife, öncelikle; insi ve cinni şeytanların telkinlerine kanmamak için tövbe kalkanına sığınmak, kendi imanını düşünerek ibadet ve taata sarılmaktır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor: "Ortalık kargaşa içindeyken ibâdet etmek, bana hicret etmek gibidir." (Müslim, Fiten 130; Tirmizî, Fiten 31; İbn Mâce, Fiten 14)

azimet

  Bununla birlikte, isyan ve günahların melekleri titrettiği bir ortamda, haramlardan, ateşten kaçar gibi kaçmaktır. “Bir adam, Rasûlullah (sav)a sordu: ‘Yâ Resûlallah, hangi hicret daha fazîletlidir’’ Allah’ın elçisi buyurdu ki: ‘...

Allah’ın yasakladığı/haram kıldığı şeyleri terk etmendir.” (Nesâî, Biat 12, hadis no: 4148; Ebû Dâcvud, Vitr 12, hds. 1449, Dârimî, Salât 135, hads 1431)

  Onlar için nefislerinin arzularına muhalefet etmek ‘en büyük cihad’ ve ‘en büyük hicrettir’. Bununla birlikte, gerekli olgunluğa ulaştıktan sonra, gerektiğinde maddi anlamdaki hicretten de kaçınmazlar. Hatta, bütün yeryüzü mescit ve bütün insanlar da Allah’ın birer kuludur onların nazarında.

  Hizmet etmek isteyen, önce hicret etmeli, süfli, aşağılık duygulardan. İman çerağını gönüllerde tutuşturabilmek için aşkla şevkle dolmalı önce. Kendini aşamamışken, başkalarını nasıl tutuşturacak’...

Manevi hicret; seyr-u süluk

   Süfli duygulardan hicretten sonra, erbabına, gücü yetene, manevi hicret yolları açılır.

“Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının, ona yaklaşmaya vesile arayın ve onun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Maide,35)

 Ayet-i kerimesinin müjdesine ulaşmak için Allah’a doğru giden, kudsi bir değişim sürecidir süluk.

  “Mü’minler(in hepsi) Allah’ın dostudur…” (Bakara, 257) fakat Allah’a manen yakın olma şerefi her mü’mine nasip olmaz. ‘Velayet-i hassa’ denilen ‘özel velilik’ (dostluk) yolu, istisnalar hariç, ancak Resûlullah’ın maneviyatının varisleri olan Rabbani alimlerin rehberliğinde gidilebilen bir yoldur. Bu meyanda Hz. Yunus (r.aleyh) geçtiği yolların çetinliğini ifade eder:

Bu yol uzundur

Menzili çoktur

Geçidi yoktur

Derin sular var

  Ariflerin belirttiği gibi, iman dairesine girdikten sonra sonsuz velâyet dereceleri, farklı kulluk makamları, birbirinden güzel manevi haller, bitmez tükenmez manevi zevkler ve ilimler mevcuttur. Herkesin Allah katındaki derecesi, değeri ve fazileti değişiktir.


Hicret: Devrimci Yürüyüş ve Yüceliş

Hayat Hicret'tir

AHİRET MENZİLLERİ

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)