• Nombre de visites :
  • 2109
  • 29/3/2009
  • Date :

Korku Ve Ümit Dengesi  2

korku

Allah’tan korkmaya herkes layık değildir!

   Korku ve ümidi birlikte yaşama, tasavvuf yolunun kaçınılmaz bir gerçeğidir. O (celle celaluhu), bizi kahrından ve Celalinden muhafaza etmiş olabilir! Bize heybet ve kahrını göstermemesi, hep şefkatiyle tecelli etmesi kahrının olmadığını gösterir mi?

  “Nasıl olsa emniyetteyim” diye şımarmamak gerekiyor. Bazen heybetinden bir satır gösterecek ki biz de şefkati tanıyacağız.

  Çobanın elindeki değnek sürüyü dövmek için midir? Öyle olsaydı, hayvanlar ürker ve kaçıp giderlerdi. Değnek; hayvanları uçurumdan ve tehlikeli kayalıklardan çevirip yemyeşil otlaklara yönlendirmek içindir. Şefkat içindir. Bazı hayvanlar çobanın korkutmaktan maksadının ne olduğunu bilir ve hemen yönlerini düzeltirler. Çoban bu tip hayvanları çok sever.

  Umutsuz olmayacağız. Çünkü umutsuzluk; insanı kendini düzeltme, arındırma çabalarından yoksun bırakır.

Unutmayalım, İblis “Battık ki battık! Allah beni affetmeyecek bari ben de hem azayım hem azdırayım, hem de tanrılık iddia edeyim” diye karar verdi.

  Kur’an, müminin her durumda umut içinde olmasını gerektirecek müjdelerle doludur:

“Şüphesiz Rabbin onların zulümlerine karşı mağfiret sahibidir.” (Ra’d, 6)

“Rabbiniz bol rahmet sahibidir.” (En’am, 147)

“Rahmetim her şeyi kaplamıştır.” (A’raf, 156)

Tasavvufta havf ve recâ

 Korku ve ümit, birbirini bütünleyen ve kulları kemale erdiren iki niteliktir. Bu nedenle Kur’an müminleri tanımlarken, iki niteliği birlikte anar: “Vücutları yataklardan uzaklaşır, korkarak ve umarak Rab’lerine dua ederler.” (Secde, 6)

Korku ve ümit, tasavvufta iki hal ve makamı belirtir. Sufinin nefsini arındırmasına (tezkiye) bağlı olarak, doğrudan Allah’ın bağışı sonucu gerçekleşen havf ve recâ, başlangıçta geçicidir. Bu aşamada ‘hal’ olarak anılırlar. Ancak sufi manevi yolculukta ilerledikçe, mertebesi yükseldikçe, havf ve recâ yerleşerek birer makam (daimi hal) durumuna gelir.

 

Havf ve recâ, ruhun sıkışması demek olan ‘kabz’ ile ve rahatlaması demek olan bast haliyle ilgilidir. Kabz halindeki sufi korku; bast durumunda da ümit duyguları içindedir. Yani sufinin içi daraldığında korku, içi genişlediğinde de ümit kendini gösterir.

Sufiler ümidin üç türünden söz ederler:

I- İnsanın güzel bir amel işleyerek bu amelin kabulünü Allah’tan ummasıdır.

II- İnsanın kötü bir iş yaptıktan sonra, tövbe ederek Allah’tan bağışlanmayı ümit etmesidir.

III- Boş bir kuruntudan başka bir şey değildir. İnsanın bir yandan günah işlemeyi sürdürürken, diğer yandan Allah’ın kendisini bağışlayacağını ummasıdır. Bu adam bir yalancıdır ve böyle bir ümit, insanı felakete sürükler.

Havf ve recâ; ilim, hal ve amelden oluşur. Recâ’da ilim, sufinin Allah’ın hoşnutluğuna, bağışlamasına neden olacak şeyleri bilmesidir. Bu bilgi de onu benliğini arındırmaya, hayırlı amellere sarılmaya götürecektir.

  Cennete amellerle değil, Allah’ın şefkat ve merhametiyle girilecek. Sofi işi sıkı tutup gevşeklik göstermemeli ama ümitlenmek ve sevinmek istediğinde, sonsuzluk denizinin merhamet dalgalarına ve akıntılarına kendini koyuvermelidir.

 Şakik-i Belhi Hazretleri buyuruyor ki: “Allahu Teâlâ’nın azabından korkmanın alameti, haramları terk etmektir.

  Allahu Teâlâ’nın rahmetinden ümitli olmanın alameti de çok ibadet etmektir.”

  Mevlana ile başladık onun sözüyle bitirelim: “İhlâsa eren kurtulur. Hiçbir ekmek tekrar buğday olmaz, hiçbir ayna tekrar teneke olmaz. Öyleyse ihlâs makamına ermeye bakmalı. Erdin mi geri inmezsin korkma. Güzele eş olan kurtuldu. Kara odun ateşe eş oldu, aydınlık geldi. Ölmüş buğday (ekmek) cana eş oldu hayat geldi.”

AHMET ÖZ


Korku Ve Ümit Dengesi  1

 

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)