• Nombre de visites :
  • 2339
  • 28/1/2009
  • Date :

Bir Batılı Gözüyle İmam Humeyni ve İslam İnkılabı   3

 imam humeyni

            Sonuç olarak, «ılımlılar»ın İran halkının gözünde inanırlık kazandırılmasını sağlamak amacıyla Amerikan Hükümeti bunlara bazı ödünler vermeye hazır olsaydı, «ılımlılar» kozunu iyi kullanabilirdi. Zaten Cumhurbaşkanı Beni Sadr, Şah'ın geri verilmesi isteğinden vazgeçmişti. İstediği yalnızca Birleşik Amerika'nın, Şah'ın işlediği suçlarda ortak olduğunu kabul etmesi ve İran'ın içişlerine bundan böyle karışmayacağına sözvermesi idi. Hiç şüphe yok ki bu istekler yerine getirilse idi Beni Sadr rehineleri salıverirdi. Hatta hiç olmazsa rehinelerin salıverilmesi için gerekli olan hava yaratılmış olacaktı. Ne var ki Beyaz Saray, ilişkilerin normalleştirilmesinin bir bedelinin ödenmesi gerçeğini anlamaktan uzaktı. Başkan Carter, 1953'te Muhammed Rıza Pehlevi'yi yeniden iktidara getiren CİA güdümlü darbeyi kınamaya bile yanaşmadı. Diyelim ki büyük bir devlet böylesine aşağılanmaktan hoşlanamaz. Ancak karşı tarafın asgari isteğinin bile yerine getirilmeden uzlaşmaya nasıl gidilebilir? Hiçbir ödün verilmeden rehinelerin serbest bırakılması elbette ki beklenemezdi.

        Görüşmelerin başarısızlığına gelince Tahran'da yetkilerin dağılımındaki karışıklığın ciddi temaslara imkan vermediği savunulmuştur. Yetkilerin karmaşıklığını biran için kabul etsek da hi Tahran'daki iktidar kavgası sona erinceye ve belli bir yetki odağı ortaya çıkıncaya kadar yetki Carter yönetiminin Nisan 1980'deki başarısız akıllı bir hareket sayılabilir mi? Öyle anlaşılıyor ki Carter yönetiminin Nisan 1980'deki başarısız kurtarma hareketinden sonra izlemeye başladığı pasif tutumu taa geçen Kasım ayında yapılan bir değerlendirmenin ürünü idi. Dolayısıyla İslamcı öğrencilerin Amerikan elçiliğini işgal etmelerinin iç politikaya yönelik bir manevra olduğu kadar Birleşik Amerika'ya karşı girişilen bir hareket olduğu da söylenebilir.

        Kuşkusuz, İmam Humeyni'nin Amerikan aleyhtarı duygularını kitleleri seferber etmek amacıyla kullanacağı taa başından belli idi. E-kim 1979'a kadar gerek ekonomik sorunlar gerekse yetkilerin birden çok ellerde toplanması sebebiyle halk arasındaki tedirginlik ve tatminsizlik doruğa ulaşmıştı. Hükümet, laik milliyetçiler ve pekçok solcu partiler ile birlikte o sıralarda hazırlanmakta olan İslam Anayasası taslağına karşı direnmeye hazırlanıyordu. Böylece Amerikan Büyükelçiliğinin işgali tam zamanında yapılan bir hareket olup bölücü unsurları geri plana atmakla kalmadı halkın Şah'ın koruyucularına karşı birleşmesine de yardımcı oldu. Aynı mekanizma 25 Nisan tarihinde yapılan başarısız kurtarma hareketinden sonra uygulamaya kondu. Birleşik Amerika'nın bu aptalca girişimi İran halkına en büyük tehlikenin dışardan geleceğine ilişkin Humeyni'nin savunduğu tezini iyice kanıtladı.

       Kraliyet rejimine karşı ayaklanma ve geçici bir Hükümetin yönetiminde İslam Cumhuriyetinin kurulmasından sonra devrimin üçüncü aşaması Bazargan'ın istifasıyla başladı. Rehinelerin tutsak alınmasından hemen sonra İmam Humeyni yeni aşamayı «İkinci Devrim» olarak nitelendirdi. Kurn'un saygıdeğer sahibi Başbakanının bütün yararılığı ve etkinliğini yitirdiğine kanaat getirmişti. İslam komitelerince dağıtılan ve etkisiz hale getirilen Kraliyet Ordusu artık Cumhuriyet için bir tehlike teşkil etmiyordu. Ekonomik güce sahip olan büyük sanayiciler alınan başta devletleştirme olmak üzere çeşitli tedbirlerden sonra mevki ve itibarlarını kaybetmişlerdi. Şimdi yapılacak tek şey orta sınıfın temsilcilerini tarafsızlaştırmaktı. Bunlar «ılımlı milliyetçiler» ve «Batılaşmış liberaller» olarak biliniyor ve «Emperyalizm ile uzlaşmaya hazır» kişiler olarak tanınıyordu.

        Yeni düşmanı gizlendiği yerden çıkarıp kovma işi İslamcı öğrencilere düştü. Öğrenciler o sıralarda en çok sevilen kişilerdi. Dünyanın en güçlü devletleri arasında yer alan Amerika'yı dize getiren bu gençler gerek Amerikan yönetimi gerekse Amerikan kitle haberleşme araçları tarafından odak noktası haline getirilmiş, bu Tanrı vergisi durumdan yararlanıp devrimci hareketin hem fikri hem silahı olduklarını kanıtlama fırsatını bulmuşlardı. Öğrenciler, İslam Cumhuriyetinin muhaliflerinin yokedilmesinden sonra İmam Humeyni'nin gizli desteğiyle ön plana çıkmayı bildiler.

        İnandırıcı belgeleri sergileyen (ki bu belgeler Tahran'daki Amerikan Büyükelçiliğinin arşivinden alınmışlardı) İslamcı öğrenciler İran Devrimiyle ilgili olarak Batı yanlısı olarak bilinen politikacı ve partilerin tutuklanıp halkın gözünde küçük düşürülmesine sebep oldular. Bazargan Hükümeti döneminde önce Başbakan Yardımcılığını yapmış daha sonra Stockholm Büyükelçiliğine getirilmiş olan Emir Entezam bir «CİA ajanı» suçuyla tutuklandı. Aynı etiket taşıdıkları bildirilen Azerbaiçjan'ın Tebriz kentindeki ayaklanmayı başlatmış değilse de desteklemiş olan Ulusal İran Petrol Şirketi Başkanı Hasan Nezih ile küçücük Radikal Parti'nin Başkanı Rahmetullah Mukaddem Maraghi ülkeyi terketmeye mecbur oldular. Liderliğinde Azerbaiçjan ayaklanmasının başlayıp yayıldığı sağcı liberal Ayetullah Şeriatmedari, Tahran'da «uzlaşma belgeleri»nin esrarengiz şekilde dağıtılmasından sonra susup bir kenara çekilmek zorunda kaldı. Şeriatmedari'nin oğlunun liderliğindeki Müslüman Halk Cumhuriyet Partisi birçok üyesinin ya tutuklanması ya da öldürülmesi üzerine faaliyetini durdurdu. Yine Amerikan Büyükelçiliğinden çıkan belgeler sayesinde birkaç parlamenter meclis üyeliğini kaybetti, çünkü «düşmanla işbirliği; yaptıkları tesbit edilmişti. Aynı adını taşıdığı güçlü kabilenin reisi olan Hüsrev Kaşgai ve geçen Ocak ayında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde iki milyondan fazla oy kazanmış olan Amiral Ahmed Medeni gibi ünlüler siyaset sahnesinden çekildiler. İslamcı öğrencilerin kurbanlarının listesi böylece uzayıp gidiyor. Ancak bu liste «ikinci devrim»de öğrencilerin kararlı ve etkili rol oynadıklarını da kanıtlıyor. Ayrıca Carter yönetiminin İmam Humeyni'ye elle tutulur herhangi bir öneri veya ödün vermek suretiyle rehineleri kurtarmaya yönelik ciddi bir girişimde bulunmadığını da ortaya koyuyor.

        Rehineler sorunu, iç politikada sağı sol'dan ayıran en önemli konulardan biri haline geldi. Müslüman öğrencileri destekleyenler iki kampa alındılar, emperyalizm aleyhtarı ve devrimden yana kişiler ilan edildiler. Bunun aksine hareket edenler yani, öğrencileri tasvip etmediklerini tavır veya hareketleriyle belli edenlere Batı yanlısı ve karşı devrimci etiketi yapıştırılı-verdi. Dolayısıyla Amerikan Büyükelçiliği işgaline karşı seslerini resmen çıkaran çok az kişi nin olduğuna şaşılmamalı. Halk Mücahitleri Örgütü, İran'ı hala Birleşik Amerika'ya bağladığını iddia ettiği 900 anlaşma ve sözleşmenin tümünün feshedilmesinin resmen açıklanmasından yana idi. Örgüt bu isteğinin yerine getirilmemesine rağmen 4 Kasım 1979 günlü elcilik işgalini desteklediğini ilan etti. (Bu örgüt daha sonra müslüman öğrencilerin davranışlarını beğenmediğini açıkladı). Devrimin ilk aylarında İmam Humeyni'nin emperyalizm aleyhtarlığıyla alay ederek bunun «yüzeysel» olduğunu öne süren Halk Fedayileri Örgütü de belli bir çekingenlik devresi geçirdikten sonra elciliği işgal edenleri tam olarak desteklediğini belirtti. Ilımlı parti ve kişiler Birleşik Amerika'nın savunucusu suçlamasıyla karşı karşıya kalmamak amacıyla genellikle ya suskun kalmayı ya da müphem bir tavır takınmayı tercih ettiler. Yalnız Beni Sadr 6 Kasım'da rehinelerin tutsak alınmasının gerek İslam ahlakına gerekse devrim çıkarlarına aykırı olduğunu söyleme cesareti — ya da başka bir deyimle, tedbirsizliği — ni gösterdi. Elcilik işgaline karşı olduğunu Beni Sadr birkaç kez yineledi ve o tarihten beri İmam Humeyni ile olan ilişkilerinde bozulma olduğu da göze çarpar.

          İşin tuhafı, Bazargan ile uzun sure kıran kırana mücadele etmiş olan geçici Hükümetin Başkanı Beni Sadr zamanla eski Başbakanın yıkılışına sebep olan çizgiye oturmaya başladı. Böylelikle, muhaliflerine karşı zayıf kalarak özellikle İslam Cumhuriyet Pertisi ve Başkanı Ayetullah Beheşti tarafından «liberal» lerin gurubuna itiliverdi. Muhalifleri kendisinin Birleşik Amerika'ya karşı uzlaşmacı ve tavizci bir tutum takındığını ayrıca Avrupa ve Japonya ile İran arasında yakın işbirliği gibi bir hayale kapıldığını da belirttiler. Hatta, militan ulema'nın doktrini olan «ne Doğu ne Batı» ilkesine bağlı kalarak Afganistan'a Sovyet müdahalesinin kınanmasına ilişkin Beni Sadr'ın çağrısına bile şüphe ile bakıldı. Bazılarına göre Beni Sadr böylece Doğu'dan gelecek bir tehlikeye karşı koyabilmek amacıyla Batı ile birlikte hareket edilmesi gerektiğini tezini savunuyordu.


Bir Batılı Gözüyle İmam Humeyni ve İslam İnkılabı   1

Bir Batılı Gözüyle İmam Humeyni ve İslam İnkılabı   2

 

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)