• Nombre de visites :
  • 1971
  • 13/1/2009
  • Date :

Kalb Zenginliği

kalp-allah

Hz. Sadık (a) şöyle buyurmuştur: "Tevrat'ta şöyle yazılmıştır: Ey insanoğlu, sadece bana ibadetle meşgul ol ki kalbine zenginlik vereyim ve seni talebinle başbaşa bırakmaya­yım. ihtiyacını gidermek ve kalbini benim korkumla doldurmak benim üzerimedir. Ama eğer sadece ibadetimle meşgul olmazsan kalbini dünya ile meşgul kılarım fakirliğini gidermem ve seni talebinle başbaşa bırakırım. (Usul-i Kafi, C. 2., s. 83. Kitabu'1-iman ve'1-Küfr, Babu'l-ibadet 1. hadis.)

       Bilmek gerekir ki kalb zenginliği nefsin kemali sıfatlarındandır. Belki mutlak mevcudun kemal sıfatlarından biridir. Kalb zenginliğinin bu yönü Allah Teala'nın zati sıfatlarından biridir.Mal zenginliği nefsani zenginliğe sebep olmaz. Aksine nefsani zenginliği olmayanlar mal ve servete daha da tamahlanırlar. Zira bizzat gani olan Allah'ın mukaddes dergahı dışında biryerde gerçek zenginlik elde edilemez. Birzerre topraktan eflak zirvesine, heyula-i ula'dan (ilk madde) ceberutia'la'ya kadar tüm varlıklar fakir ve muhtaçtır.

        Bu yüzden kalb her ne kadar Allah'tan gayrisine teveccüh ederse ve kalbin batım mülk ve dünya alemini imara yönelirse bu ihtiyaç ve fakirlik daha da artar. Ama insan dünya sevgisini bir kenara iter, kalbi mutlak gani olan Allah'a yönelir, varlıkların zati fakirliğine iman eder varlıkların hiç birinin kendiliğinden bir şeye sahip olmadığına hiç bir izzet ve kudrete malik olmadığına inanırsa ve can ü gönülden "Ey insanlar sizler allah'a muhtaçsınız Allah ise hamid ve gani olandır." ayetini dinlerse o zaman iki alemden müstağni hale gelir. O kadar kalbi gani olur ki Süleymanm mülkü bile gözüne küçük gelir.

      Yeryüzü hazinelerinin anahtarını bile ona verseler buna itina göstermez.Nitekim rivayette yer aldığı üzere Cebrail yeryüzü hazinelerinin anahtarını Rasulullah'a takdimetti, ama Rasulullah kabul etmedi ve fakirliği bir iftihar olarak kabul etti. Nitekim Hz. Ali de İbn Abbas'a şöyle buyurmuştur: "Benim nazarımda dünyanız şu yamalı ayakkabımdan daha değersizdir." Ali b. Hüseyin (a) ise şöyle buyurmuştur: "Ben dünyayı Allah'tan istemekten bile utanıyorum; nerde kaldı ki kendim gibi olan birinden dileyeyim."

     Masumlar dışındaki insanlara gelince Necmuddin Kübra da şöyle diyor: "Dünya malı ve mülkünü zenginlerle oturup kalkmak karşılığında bana verecek olsalar ben dünya ve ahiret şekaveti içinde fakirlerle oturup kalkmayı tercih ederim. Zira "Nar (ateş), ar'dan daha iyidir." Evet onlar dünya hazineleri ve malına teveccüh etmenin ve zenginlerle oturup kalkmanın kalpte nasıl bir zulmetler icad ettiğini çok iyi biliyorlardı. İradeyi nasıl zayıflattığını kalbi nasıl fakirleştirdiğini ve mutlak kamil merkezi noktaya teveccühten alıkoyduğunu derketmişlerdi. Ama kalbi ve evi sahibine teslim eder ve gayrisine tasarruf hakkı tanımazsan o zaman ev sahibi onda tecelli eder.

      Elbette ki mutlak gani'nin tecellisi de mutlak zenginlik getirir. Kalbi izzet ve zenginlik deryasına gömer ve kalb ihtiyaçsızlık ile dolar. "İzzet Allah'ın Resulünün ve müminlerindir." Dolayısıyla o evi de sahibi yönetir ve insanı kendi başına bırakmaz. Bizzat kendisi tüm işlerde tasarrufta bulunur. Öyle ki onun kulak, göz, el ve ayağı olur. Bu da nafilelerin yakınlığının neticesinde hasıl olan bir şeydir. Nitekim hadis-i kudside de şöyle yer almıştır: "Kul nafilelerle bana yakınlaşır ve ben de onu severim. Ben onu sevin­ce de duyan kulağı gören gözü konuşan dili ve tutan eli olurum." (Usul-i Kafi, C. 2., s. 352. Kitabu'1-İman ve'1-Küfr, 8. hadis)

      Böylece kulun tüm ihtiyaçları ortadan kalkar ve iki alemden müstağni hale gelir. Bu tecelli sayesinde tüm varlıklardan korkması da yok olur. Yerine Allah korkusu yerleşir. Tüm kalbini Allah'ın azamet ve haşmeti kaplar. Allah'tan gayrisinin hiç bir azamet ve haşmet ve tasarrufu olmadığına inanır. "Varlık aleminde Allah'tan başka etken yoktur" hakikatini gönlüne yerleştirir.

      "İbadetim için kalb feragatini elde edersen ben de kalbini zenginlikle doldururum." Bu ibadet için kalb feragati sayesinde insan yavaş yavaş kalb huzurunun en yüksek mertebe­sine ulaştırır.

      Bunlar zikrettiğimiz bazı etkilerden ibarettir. Eğer kalb Hakk ile meşgul olmaz ve teveccüh etmezse bu gaflet tüm şekavetler, noksanlıklar ve kalb hastalıklarının kaynağı olur. Bu gaflet vasıtasıyla kalbinde bulanıklık ve zulmetler vücu­da gelir. Kalb ile Hakk arasında kalın hicaplar oluşur ve hidayet nuru giremez olur. Dolayısıyla ilahi tevfiklerden mahrum olur. Batını dünyaya yönelir, karın ve tenasül organını tatmine koyulur, böylece enaniyet deryasına gömülür, nefsi başıboşluğa kayar bencilik adımlarıyla hareket eder. Zati zilleti ve hakiki fakirliği zahir olur. Tüm harekat ve sekenatında Allah'tan uzak düşer. Allah'tan yardım göremez hale gelir. Nitekim hadis-i kudside bunu bazısına işaret edilmiştir: "Kalbini dünya meşgalesiyle doldururum. Onun ihtiyaçsızlığını gidermem ve işlerini sana bırakırım."


Namaz, ruhun kanatlanışıdır

Rahmet Yoluna Giren Rahmet Bulur

Vuslat Yolları

İbadetin Siması

Hakka Giden Yol

 

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)