• Nombre de visites :
  • 2456
  • 13/7/2008
  • Date :

Kanserde İspatlanmamış Tedaviler

kanser  

  Kanser, henüz kesin bir tedavisinin bulunamaması ve yüksek nispette ölümcül bir hastalık olması sebebiyle çağımızın en önemli felâketlerinden birisi olma özelliğini sürdürmektedir.

     Ölüm korkusu içerisindeki kanserli hastalar, zaman zaman klasik tedavi usulleri ile birlikte veya bunlara alternatif olarak henüz ispatlanamamış bazı metotları kullanmaktadırlar. Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkelerindeki kanserli hastaların %50’sinin bu usulleri kullandıkları tahmin edilmektedir. Bu durum, kanseri tedavi ettiğini ileri süren bazı fırsatçıların ortaya çıkmasına da sebep olmuştur. Hastaları bu kişilere gitmeye iten başlıca sebepler; çaresizlik, ölüm korkusu, acı çekme endişesi, kanserde klasik tıbbi ilaçların ciddi yan tesirlerinin olması ve doktorlar tarafından yeterince bilgilendirilmemiş olmalarıdır. Konunun ilginç olan bir yanı da, kanserli hastalan tedavi eden doktorların, hastalarının bu çeşit arayışlar içerisinde olduklarını bilmemeleridir.

    Kanseri tedavi ettiği ileri sürülen pek çok madde vardır. Bunlar arasında kayısı çekirdeği, damıtılmış su, çeşitli bakteriler, kaplumbağa kanı, yılan zehiri; karaciğer, timus, plasenta gibi organ ekstreleri, çeşitli analjezik maddeler ve çeşitli bitki öz suları sayılabilir. Bu maddeleri kullanarak tedavi yolunu seçen kanserli hastaları kandıran fırsatçıların, birtakım ortak özellikleri olduğu gözlenmektedir. Bu özellikleri şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Fırsatçılar, hastalara duymak istedikleri şeyleri söylerler (hastalıklarının kesinlikle iyileşeceği, acı çekmeyecekleri gibi).

2. Bilimsel terminoloji kullanırlar, ancak kontrollü çalışma gibi ilmi metotları kullanmaz

3. Kullandıkları metotların tesirlerini çalışma neticelerine göre değil, hasta ifadelerine dayanarak gösterirler. Bunları çeşitli toplantılarda ve günlük yayın organlarında sergilerler.

4. Kullandıkları maddelerin tabii maddeler olduğunu ve yan tesirlerinin bulunmadığını söylerler. Bu ilaçların hastaların savunma mekanizmalarını harekete geçirdiklerini iddia ederler.

5. Yalnız çalışırlar ve klasik tıp mensupları ile temastan kaçınırlar.

6. Doktorların kasıtlı olarak kendilerine karşı olduklarını iddia ederler. Onları yalancı, katil, cani, beceriksiz gibi sıfatlarla itham ederler.

7. Toplumda tanınmış kişileri ikna etmeye çalışırlar.

8. Her zaman başarılı olduklarını söyler ve başarısızlığın mesuliyetini hastalara yüklerler. Hasta iyileşirse (muhtemelen gerçek tedaviye bağlı olarak) “sizi tedavi ettik”, biraz düzelirse “size yardımcı olduk”, aynı kalırsa “ilerlemeyi durdurduk” derler. Hasta öldüğünde de “keşke bize daha önce gelseydi”, “keşke o doktora gitmeseydi”, “keşke e ilaçları (doktorun verdiği) içmeseydi” gibi sözler söylerler.

Bir zamanlar tüberküloz için de pek çok is patlanmamış tedavi usulleri vardı. Ancak hastalığın ilacının bulunmasından kısa bir süre sonra bunların hepsi ortalıktan kaybolmuştur. Unutulmaması gereken bir gerçek, şu anda kullanılan pek çok ilacın yıllar önce bu şekilde kullanılan maddelerden elde edildiğidir. Ancak bir maddenin ilaç olarak piyasaya verilmesinden önce, geçireceği oldukça uzun ve ayrıntılı safhalar vardır. Bir maddenin kanser ilacı olabilmesi için, geçireceği evreleri şöyle özetleyebiliriz:

    İlk önce ilaç olabileceği düşünülen madde tabii yollardan veya sentetik olarak elde edilir. Bu madde laboratuarlarda insan tümör hücre kültürlerinde ve kanserli deney hayvanları üzerinde test edilerek kansere karşı tesirli olup olmadığı araştırılır. Yine hayvanlar üzerinde yapılan çalışmalarla maddenin toksik (zehirli), farmakolojik ve biyokimyevi tesirleri incelenir. Bu çalışmalar sonucunda maddenin ilaç olabileceğine karar verilirse, formülasyon ve üretim çalışmaları başlar.

    Bu kademelerden sonra ilaçla ilgili olarak hastalar üzerindeki klinik çalışmalara başlanır. Bu çalışmalar dört fazda gerçekleşir:

Faz I: İlaç ileri safhada kanseri bulunan ve klasik tedavi usulleri ile sonuç alınamayan bir grup hasta üzerinde denenerek, ilacın en yüksek miktarda tolere edilebilen dozu ve farmakokinetik özellikleri incelenir.

Faz II: İleri devrede tümörü olan, klasik tedavi usullerine uygun olmayan veya henüz uygulanmayan bir grup hastada denenerek, ilacın antitümör aktivitesi ve yan tesirleri araştırılır.

Faz III: Klasik ilaç tedavileri için uygun aday olan bir hasta grubu üzerinde denenerek standart tedavilerle karşılaştırılır.

Faz IV: ilaç tedavisi planlanan hastalara ilk tedavi olarak verilerek, uzun süreli neticeler gözlenir.

Bu kademeler tamamlandıktan sonra, ilaçla ilgili bilgiler ilgili resmi kurumlara sunulur. Yapılan değerlendirmeler sonucunda bu maddenin ilaç olarak kullanılması kabul edilirse, seri üretimi yapılarak genel tıp kullanımına sunulur.

Hastaların ispatlanmamış tedavi metotlarına ilgi göstererek maddi ve manevi kayıplara uğramasını önlemek için doktorlara düşen görevler de vardır. Doktorlar hastalarına yeterince zaman ayırarak onları dikkatli bir şekilde dinlemeli, gerçek durum bütün açıklığıyla anlatılmalı, hastalığın dönemi, hastaya yapacağı tesirleri, tedavi yollan ve sonuçları uzun uzun izah edilmelidir. Hastaların tedavide aktif rol alması sağlanmalı, bazen zor da olsa bütün hastalara son derece nazik ve şefkatli yaklaşılmalıdır.   

Hastalar da doktorlara güvenmeli ve sabır göstermelidirler. Unutulmamalıdır ki, hastalıkları yaratan Allah hepsinin tedavisini de yaratmıştır. Kanserin gerçek tedavisi de er geç bulunacaktır.

    Bu arada devlete de düşen bazı vazifeler vardır. Formülünü gizlediği veya açık olarak sergilediği bir maddeyi kullanarak kanseri tedavi ettiğini söyleyen şahıslara hemen sert bir şekilde karşı çıkmadan faaliyetini engelleyip, bu iddiasını ilmi metotlarla ispatlamasına zemin hazırlamalıdır. Kendisini bu ilaçla tedavi ettiğini söylediği kanserden kurtulmuş hastalar varsa bunlar dinlenmeli, hangi safhada kendilerine nasıl müdahale edildiği, bu arada başka ilaçlar da kullanıp kullanmadıkları tespit edilmelidir. Hakikaten önemli bir gelişme olduğu görülüyorsa, kanseri tedavi ettiği söylenen ilaç yukarıda sözünü ettiğimiz safhalardan geçtikten sonra, ilacın içinde asil etken madde varsa ve gerçekten tesirliyse resmi ilaç olarak üretilmesine izin verilmeli, bunu bulan şahıs tebrik ve taltif edilmelidir. Şayet hiçbir müspet tesiri ve faydası olmayan bir şeyle hastalar kandırılıyorsa, bu takdirde faaliyetten men edilerek cezalandırılmalıdır.

        Dr. Musa SARAÇOĞLU  

Kaynaklar:

— Klinik Onkoloji, UICC (Uluslararası Kanserle Savaş Birliği) yayım, 1990.

— Ed.’s pathology notes: http://wordmall.com/erf/lectures.htm

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)