• Nombre de visites :
  • 1482
  • 24/10/2007
  • Date :

Evlenmek İstemeyen Abid

evlenmek istemeyen abid

  Zaman, İslâm öncesini gösteriyordu. Hayatın parayla alınıp satıldığı cahiliyet devri, aynı zamanda fakirlerin, kölelerin, darda kalmış bütün insanların ezildiği bir dönemdi bu. Ne vuran "yoruldum" diyor, ne de vurulan "yeter!" diyebiliyordu. Gerçek makam sahipleri beş para etmez gözüyle görünürken, Allah katında zerre kadar dahi değeri olmayan, gözünü para-pul hırsı bürümüş alçaklar, sahip oldukları dünya hazinelerinden ötürü, en muhterem ve en yüce kimseler olarak biliniyordu. Değişmeyen devran, o zaman da fakirleri hor görüyordu. Varlık, asıl varlığı unutturmuştu. Kara ak, ak kara yerindeydi.

  İşte böyle bir devranda yaşayan, genç bir abid vardı; kendini yaratıcısına adamış, O'nun için yiyip, O'nun için içen bir abid.

  Zamanın geçip gitmesine aldırış bile etmeyen bu abid, gününü ibadetle geçirir, Allah'tan gelen her türlü bela ve sıkıntı dolu imtihanlara karşı "şükürler olsun" der, devamlı şükür duasında bulunurdu. Zamanın peygamberine iman etmiş halk, onu güvenilir, saygılı bir kimse olarak görmekteydi. Diller ona övgü yağdırırken o, her geçen gün ibadetle daha fazla meşgûl oluyordu.

  Öyle ki bu övgüler, zamanın peygamberine kadar vardı. Devrin peygamberi, abid hakkında söylenen onca övgüyü dinledikten sonra: "Evet." diye buyurdular. "O Allah katında iyi bir abiddir, fakat güzel bir ameli terk etmiştir."

  Bu söz, dilden dile dolaştı. Derken abid de hiçbir anlam veremediği bu sözü işitti de üzüldü.

 "Acaba terk ettiğim güzel amel nedir?" diye düşündü. Ey Allah'ım! deyip elini ilâhî dergâha uzattı: "Sana uzattığım ellerimin sahibi de sensin. Ne kusur eylediysem bana bildir. Neden hoşlanırsan icabet olsun diye bana nasip et, ey bahşedicilerin en yücesi!" dedi.

  Günler geçti. Abid, yüce Allah'ın yüce elçisini görebilmek, bu konu hakkında O'nunla konuşmak istiyordu. Secdeye kapandığı yerden kalkıp kimsenin kimseyi saymadığı zamanı delerek dışarıya adım attı. O'nun nerede olabileceğini çok iyi biliyordu. O tarafa doğru yürüdü. Bir müddet sonra suratının rengi değişti. Aradığı şeyi bulmuşçasına koşmaya başladı.

dua

"Ey Allah'ın elçisi!" diye seslendi.

  Semâda nur şimşekleri çaktıran bir surat ona doğru çevrildi. Hafif bir tebessümle çehresinin şeklini değiştirdi. Olduğu yerde kalıp kendine doğru gelen genç abidi bekledi. Abid, tekrar sözünü tazeleyip:

  "Ey Allah'ın elçisi, dedi. Esenlik ve salat size olsun. Umulur ki derdime çare bulur, zavallı dostunuzu feraha eriştirirsiniz. Siz de bilirsiniz ki o mânalı sözünüz beni bir hayli düşündürmüştür. Arzum, bende gördüğünüz hatayı veya eksikliği bana bildirmenizdir."

  O nur çehreli sima, daha da tebessüm etti. Belki yılların noksanlığını dile getirecekti. Mübarek dudaklarını aralayıp, "Evlilik." diye buyurdu. "Evlenmen gerek!"

Gözleri yaşardı. Kelimeler elinde olmaksızın dökülüyordu dudaklarından, "Ey nebi! Fakirlik denen bir hastalığın kurbanıyım. Gelir gibi bir dermanım da yok. Kendi rızkımı zor tayin ederken bir başkasının rızkını nasıl kazanırım diye düşüncedeyim."

  Peygamber (a.s), bu söze pek üzüldü. "Rızkı veren Allah'tır." diye cevap verdi. "Öyleyse rızktan yana neden korkarsın? Fakirlik hastalığı engel değil, sevilenler için bir imtihandır. Gelir ise bir başka imtihan, yarın ondan sorulacaktır. Bugün kızımı seninle nikâhlıyor ve hiçbir karşılık istemiyorum."


EVLİLİĞİN VE EVLİLERİN FAZİLETİ

EVLİLİĞİN ÖNEMİ

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)