• Nombre de visites :
  • 806
  • 27/12/2012
  • Date :

Devletin Yüce Hedefleri

devletin yüce hedefleri

Hz. Ali -s- devletin başına geçip yönetim sorumluluğunu üstlenmesinin nedenim açıklarken 'yüce hedefler için, hakkı diriltip, bâtılı ortadan kaldırmak için" demektedir. İmam -s- şöyle buyurmaktadır: "Allah'ım! Sen de bilirsin ki biz sırf mevki ve makam elde etmek için kıyam etmiş değiliz, hayır, biz mazlumları zalimlerin elinden kurtarmak istiyoruz. Bu iktidarı ve halkın yönetimini kabul etmemin yegane nedeni 'Zalimlerin zalimce ve oburca yaşayışları ve mazlumların dayanılmaz açlıkları karşısında sessiz kalmayacaklarına dair Allah Tealâ'nın, ümmetin âlimlerinden söz almış ve onları bu -durumda sessiz kalmamak-la mükellef kılmış olması"dır([1]) Ve bir başka yerde de:      

'Ya Rabbi! Sen pekiyi bilmektesin ki bizim yapmakta olduğumuz bu iş -yönetim ve savaşlara komuta- siyasi gücü ele geçirmek için bir rekabet veya dünyanın değersiz metaından bir şeyler elde edebilmek için değildir."  buyurmakta ve kendisiyle adamlarının onca çaba ve gayretlerinin nedenini, şöyle açıklamaktadır:

"...Uğraşılarımızın nedeni, Sen'in dininin apaçık ve besbelli prensiplerini yeniden hayata geçirmek, uygulanmasını sağlamak, yeryüzünde ıslahta bulunmak, böylece zulme uğramış kullarının güvenlik içinde olmasını ve niceden beridir uygulanmayan hüküm ve kanun -ve ceza kanun-larının bilfiil hayata geçirilip uygulanmasını sağlamaktır!"

Bu Gayelerin Gerçekleşmesi İçin Gerekli Özellikler

Devlet müessesesi ve elindeki iktidar ve emir gücüyle, İmam'ın -s-da yukarıda belirtmiş olduğu İslam’ın yüce gayelerini gerçekleştirmek isteyen bir yöneticinin, daha önce değinmiş olduğumuz mezkûr zaruri haslet ve özellikleri taşıması, yani kanunu bilmesi ve âdil olması gerekir. Bu nedenle hz. Emir'el müminin -s- devletin yüksek hedeflerini belirledikten sonra sözlerinin devamında, devleti yönetecek olan kimsede bulunması gereken sıfatları şöyle açıklamaktadır:

"Allah'ım; sana ilk yönelen ve Resul'ünün -sav- diline câri etmiş olduğun dinini ilk işitip ilk iman edendim ben. Namaz kılma hususunda Allah Resulü'nden -sav- başka hiç kimse benden öne geçmedi. Ve siz, ey insanlar, halkın namusuna, kanına, gelirine, hükümler ve kanunlara ve Müslümanların liderliğine egemen ve velayet sahibi olan kimsenin, Müslümanların malına mülküne göz dikecek, kerem ve büyüklükten yoksun bir pinti olmaması gerektiğini pekâlâ bilirsiniz."

'Keza, cahil ve kanunlardan bihaber de olmamalıdır, yoksa cahilliği yüzünden halkı yanlış yola götürür."

'Kaba ve sert de olmamalıdır, yoksa halk onunla muaşeretten çekinecek ve onunla ilişkisini kesecektir. Keza hiçbir devletten korkmaması gerekir ki -bu korkuyla- bir devlete düşman ve diğer bir devlete dost olmak durumunda kalmasın."

'Yargı işlerinde rüşvet alan birisi de olmamalıdır, aksi takdirde insanların haklarını zayi eder ve hakkın hak sahibine ulaşmasını engeller. Sünnet ve kanunu bırakmaması gerekir, yoksa ümmet sapma ve felakete sürüklenmiş olur."([2])

Dikkat ediniz, bu rivayetlerin konusu iki eksen etrafında dönüp durmaktadır: İlim ve adalet! Bu ikisi, 'Velayeti elinde bulunduran -vâli-"ın taşıması zaruretle gerekli hasletler olarak belirlenmektedir, "cehaletiyle halkı saptıracak bir cahil olmasın" ibaresinde 'ilim" özelliğine işaret edilmektedir. Diğer ibarelerde de gerçek anlamda bir "adalet" vurgulanmaktadır. Gerçek anlamda adalet; devletler ve halkla ilişkilerde ve halkla alış verişlerde, yargı ve muhakemede ve kamu gelirlerinin bölüştürülmesinde hz. Emir'el müminin -Ali- (s) gibi davranmak ve o hazretin, Malik-i Eşter([3]) ve gerçekte bütün valiler ve diğer görevliler için tespit etmiş olduğu programı([4]) uygulamaktır; bu program tıpkı genel bir talimat ve genelgeye benzer, böylece fakihler de velayeti -iktidarı- ellerinde bulundurmaları halinde uymaları gereken talimatı bilmiş olmaktadırlar.


[1]- Ae, 3. hutbe (Şıkşıkiyye)

[2]- Ae, 13. hutbe

[3]- 'Eşter" adıyla tanınan Mâlik bin Hâris-i Nehei (h.?-38) İslam ordularının büyük komutanlarındandı, cesaret ve kahramanlığıyla meşhurdu. Cemel ve Sıffîn savaşlarında hz. Ali'nin -s- en yakın komutanı oldu. İmam -s- onu Mısır'a vali tayin ettiyse de bunu öğrenen Muaviye tarafından, Mısır'a giderken yolda zehirletilerek şehid edildi. İmam Ali'nin -s- 'Mâlik ahdnâmesi" adıyla ona yazdığı fermannâme pek meşhurdur. Bkz: Nehc'ul Belaga, 53. mektup.

[4]- Nehc'ulBelaga, 53. mektup

Devlet, Yüce Gayeleri Gerçekleştirebilmek İçin Bir Vesiledir

İslâmî Vahdetin Gerekliliği

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)