• Nombre de visites :
  • 969
  • 24/12/2012
  • Date :

İslâmî Vahdetin Gerekliliği

islâmî vahdetin gerekliliği

Diğer taraftan; İslam vatanını sömürücü emperyalistler, zalimler, zorba ve mevkiperest egemenler parçalamış bulunmaktadır. İslam ümmetini birbirinden ayırmış, ayrı ayrı birkaç millet haline getirmişlerdir. Bir ara büyük Osmanlı Devleti meydana geldiyse de, sömürücü emperyalistler -onu da- hemen parçaladılar. Rusya, İngiltere, Avusturya ve diğer sömürücü devletler el ele verip Osmanlıya karşı savaşlar açtılar, her biri Osmanlı topraklarının bir kısmını ele geçirdi ya da kendi nüfuzları altına aldılar([1]).

Gerçi Osmanlı devletinin başına geçenlerin çoğu liyakatsiz ve bazıları da fasit ve bozuktu, padişahlık rejimi hâkimdi; ama yine de sömürücü emperyalistler için bir tehlike söz konusuydu: Her an, halkın arasından salih ve dürüst insanların çıkıp bu devletin -Osmanlı- başına geçerek halkın da yardımıyla millî birlik ve kuvvetle sömürünün işini bitirmeleri ihtimali vardı! İşte bu nedenledir ki mükerrer savaşlardan sonra, 1. dünya savaşında Osmanlı Devletini parçalayıp kendi aralarında bölüştürdüler, öyle ki, o Osmanlı topraklarından 10-15 tane birer karışlık ülkeler çıktı ortaya. Her karışın -minik ülkenin- başına kendi memurlarından birini ya da bir dizi memurlarını geçirdiler. Daha sonraları -bu küçük ülkelerden- bazıları o memurların ve sömürü uşaklarının elinden kurtulmuştur.

İslam ümmetinin birlik ve vahdetini temin edip İslam vatanını sömürücülerle onların yardakçısı olan kukla devletlerin tasarruf ve nüfuzundan kurtarabilmemiz için devlet kurmaktan başka hiçbir yolumuz yoktur. Çünkü Müslüman milletlerin vahdet ve hürriyetini sağlayabilmek için zalim ve kukla devletleri yıkmamız ve sonra da yerine, halkın hizmetinde olacak adilâne bir İslam devleti kurmamız gerekir. Devlet kurulması; Müslümanların vahdetini korumak, birlik ve düzenlerini muhafaza edebilmek içindir. Nitekim hz. Fâtıma-ı Zehra selamullah aleyhâ bir hutbesinde "imamet, nizamın -sistemin-korunması ve Müslümanların bölük-pörçük hallerini vahdet ve birliğe dönüştürmek içindir" buyurmaktadır'([2])

Mazlum ve Mahrum Halkın Kurtarılmasının Gerekliliği

Ayrıca sömürücü emperyalistler, halka musallat olmuş bulunan siyasî uşakları vasıtasıyla zalimane iktisadî sistemleri- zorla kabul ettirmiş ve bunun sonucu olarak da halk iki kesime ayrılmıştır: Zalim ve Mazlum! Bir tarafta sağlık ve kültürden tamamen mahrum yüzmilyonlarca aç Müslüman dururken, diğer tarafta ayyaş, kötü ve serseri bir azınlıklar grubu var ki zenginler ve siyasî güce sahipler... Aç ve mahrum halk, daha iyi ve insanca bir hayata kavuşabilmek için yağmacı ve talancı yöneticilerden kurtulmaya çalışmakta ve bu gayret ve keşmekeş sürüp gitmekte, ama egemen -müreffeh- azınlıklarla devletin zalim mekanizmaları onlara hep engel olmaktadır. Biz mazlum ve mahrum halkı kurtarmakla vazifeliyiz. Biz mazlumlardan yana ve zalimlere düşman olmakla mükellefiz. Emir'el Müminin'in -s- değerli oğluna yazdığı meşhur vasiyette vurgulayıp hatırlattığı vazifedir bu: "Mazluma yardımcı ol, zâlime düşman kesil !"([3])

İslam âlimleri zalimlerin gayrimeşru çıkarlar sağlayıp tekelcilikte bulunmalarına karşı durmalı ve halkın büyük bir çoğunluğu açlık ve mahrumiyet içindeyken onların hemen yanı başında; talancı ve haram yiyici zalimlerin nimetler içinde keyif çatmasına engel olmalıdırlar. Emir'el Mü'minin -s- "Benim bu vazifeyi -hilafet, devlet başkanlığı-kabul etmemin yegâne nedeni Allah Tebarek ve Teâlâ’nın zalimlerin oburluğu ve vurgunculukları; mazlumların da açlık ve mahrumiyetleri karşısında sessiz ve lakayt kalmayacaklarına dâir İslam âlimlerinden söz almış olmasıdır" buyurmakta ve şöyle demektedir:

"...Andolsun tohumu yarana, canı yaratana; biat edenler gelip burada toplanmasalardı ve ben gerekli yardımcı gücü bulduğum için bu işi kabulle mükellef olmamış olsaydım ve Allah Teâlâ İslam âlimlerinden zalimlerin oburlukları ve vurgunculuklarıyla, mazlumların dayanılmaz açlık ve mahrumiyetleri karşısında sessiz ve lakayt kalmayacaklarına dair söz almış olmasaydı iktidar yularını bırakır, bir daha da elime almazdım. O zaman şu dünyanız ve dünyevî makam ve mevkinizin benim nazarımda bir keçi aksırığının çıkardığı rutubetten daha değersiz olduğunu görürdünüz..."([4]).

Bir grup hain ve haram yiyiciyle ecnebi uşaklarının, dış güçlerin yardımı ve süngü zoruyla yüz milyonlarca Müslüman’ın el emeği ve servetine el koyduklarını ve en asgarî nimetlerden bile faydalanmalarına izin vermediklerini göre göre bugün nasıl sessiz kalır, tepki göstermeden öylece yerimizde oturabiliriz? Bu zalimane duruma bir son vermek İslam ulemasının ve bütün Müslümanların vazifesidir; yüz milyonlarca insanın saadetini temin yolunda zalim devletleri yıkmak ve İslam devleti kurmakla muvazzaftırlar.


[1]- Osmanlı imparatorluğunun çöküşü 19. yy'ın başlarında başladı. 1913 Londra antlaşmasıyla sonuçlanan Balkan müttefik ülkeler savaşında Osmanlı devleti, Ege ve Avrupa'daki yaklaşık bütün müstemleklerini kaybetti. 1. Dünya savaşında ve 1932'de imzalanan Lozan antlaşmasıyla Irak, Suriye, Arabistan, Ürdün ve Filistin gibi Müslüman Arap ülkeleri Osmanlı yönetiminden resmen çıkarılarak Avrupa ülkelerinin kaymumetine verildi. Koca Osmanlıdan geriye kalan, bugünkü Türkçe konuşulan Anadolu'yla Trakya'dan ibarettir

[2]- Keşful Gumme, c:l s:483

[3]- Nehc'ul Belaga, mektuplar, 47

[4]- Ae, hutbeler, 3, Şıkşıkiyye hutbesi

İslam Kanunlarının Nitelik ve Niceliği

Bazı İslam Hükümleri Üzerine İnceleme(Birinci Bölüm)

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)