• Nombre de visites :
  • 843
  • 1/10/2012
  • Date :

İlâhî Edebin gereği

ilâhî edebin gereği

EDEP [10]

İşte ilâhî edebin gereği budur. Kul, bilgisinin sınırında duracak ve faydalı olup olmayacağını bilmediği şeyi istemeye kalkışmayacak. İşte bu nedenle Hz. Nuh (a.s), "Nuh, Rabbine seslendi." ifadesinden de anlaşıldığı gibi, sözlerini heyecanlı bir dille söyleyerek Allah'ın vaadini gündeme getirmenin dışında başka bir söz söylemiyor ve bir şey istemiyor.

Sonuçta ilâhî masumiyet bu noktada Hz. Nuh'un imdadına yetişti ve başka bir şey söylemesine engel oldu. Yüce Allah, ["...aleyhlerinde hüküm verilenler hariç, aileni ve inananları gemiye yükle." ayetiyle] kurtuluş vaadini bildiren ifadesindeki "âilen" kelimesinin anlamını ona açıkladı ve aileden maksadın salih kimseler olduğu kendisine bildirildi. Oysa oğlu salih bir kimse değildi. Zaten yüce Allah daha önce, "zulmedenler konusunda bana hitapta bulunma (kurtuluşları için bana yalvarma); onlar mutlaka boğulacaklardır." buyurmuştu.

Nuh Peygamber (a.s) ise, "aile" kelimesini bilinen anlamında almıştı ve sadece kâfir olan eşinin kurtuluş vaadinin kapsamı dışında olduğunu sanmıştı. Arkasından bilmediği konuda bir istekte umulmadık bir şekilde geri döndüreceğinden umutluyum." Hz. Yakub'un böyle davranış sergilemesinin nedenine gelince, bu tutum peygamberlerin Allah'a karşı gözetmeleri gerken bir edep kuralıdır. Onlar her hâllerinde Rablerine yönelmelidirler, bütün hâl ve hareketleri Allah yolu doğrultusunda olmalıdır. Çünkü yüce Allah, "Onlar Allah'ın doğru yola ilettiği kimselerdir." (En'âm, 90) diyerek onları doğru yola ilettiğini açıkça belirtiyor. Yakup Peygamberle ilgili olarak da, "İbrahim'e, İshak'ı ve Yakub'u evlât olarak armağan ettik. Hepsini de doğru yola ilettik." (En'âm, 84) buyuruyor. Yüce Allah, ayrıca nefsin arzularına uymanın Allah yolundan çıkmak demek olduğunu şöyle ifade ediyor:

"Nefsinin arzularına uyma. Arzuların seni Allah yolundan çıkarır." (Sâd, 26)

Yüce Allah'ın hidayeti ile yönlendirilen peygamberler, kesinlikle nefislerinin arzularına uymazlar. Onların mal, evlât, kadın, yiyecek, giyecek ve barınma gibi hayat görüntüleri ile bağlantılı şehvet, öfke, sevgi, nefret, sevinç ve üzüntü gibi nefsanî duyguları ve batınî meyilleri Allah yolu ile özdeştir; bunlar ancak Allah'a yönelirler, O'nun rızasını umarlar. Şöyle ki, hayatta tutulacak iki yol vardır:

Hakka uyma yolu ile nefsin arzularına uyma yolu. Başka bir tabirle, Allah'ı hatırda tutma yolu ile Allah'ı unutma yolu. Peygamberler Allah'a doğru yönlendirilmiş, arzularının esiri olmayan seçkin şahsiyetler oldukları için, hiçbir durumlarında Allah'ı unutmaz, her zaman O'nu anarlar; bütün hâl ve hareketlerinde Allah'tan başka bir maksatları olmaz; hayattaki hiçbir istekleri için Allah dışında bir sebebin kapısını çalmazlar. Yani herhangi bir sebebe yapıştıkları zaman, bu sebep onlara Allah'ı ve yetkinin O'- nun elinde olduğu gerçeğini unutturmaz. Yoksa sebepleri kökten reddetmezler, onların kavramsal varlıklarını inkâr etmezler. Çünkü bunların inkârı düşünülemez. Ayrıca nesnelerin somut varlıklarını kabul edip, onların sebep olma niteliklerini de inkâr etmezler.

Çünkü böyle bir yaklaşım, insanî fıtrat yolundan sapma anlamına gelir. Allah'a bağlılık demek, onun dışındaki bir faktöre bağımsız bir etki tanımamak ve her şeyi Allah'ın koyduğu yere koymaktır. Peygamberlerin Rablerine bağlılıkları, anlattığımız gibi tam ve gerçek bir bağlılık olduğu için bu ilâhî edep, onların, Rablerinin yüceliğini gerektiği gibi gözetmelerini, rububiyet yönünü göz önünde bulundurup riayet etmelerini sağlar. Bunun sonucu olarak yöneldikleri her şeye Allah için yöneliyor, terk ettikleri her şeyi Allah için terk ediyorlar; sarıldıkları her sebebin öncesinde, beraberinde ve sonrasında Rablerine bağlılıklarını sürdürürler. Öyle ki yüce Allah her durumda onların gayeleri olur.


Nuh Peygamberin (a.s) Oğlu

Hz.Âdem(a.s) ve Eşi

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)