• Nombre de visites :
  • 1810
  • 9/9/2012
  • Date :

Dinî Öğretimde Edep

dinî öğretimde edep

EDEP [3]

Dinî öğretimde, özellikle İslâm dininin öğretimi sırasında bu metodun gözetilmesi en bariz gerçeklerdendir. Dinin şeriat koyucusu, müminlerinin öğretim faaliyeti içerisinde hiçbir zaman aklî genellemeleri ve genel kuralları ele almakla yetinmemiştir. İşe önce uygulama ile başlamış ve uygulamanın yanına sözü ve sözlü açıklamayı eklemiştir. Bunun sonucu olarak dinî bilgileri ve hükümleri öğrenmeyi tamamlayan bir mümin, salih amel ve takva azığı ile donanmayı da ta-mama erdirmiş durumda olacaktır elbette.

Bunların yanı sıra eğitici öğretmenin, ilmi ile amel etmesi, kendi bildiklerine uyması gereklidir. Amel ile birleşmeyen ilmin etkisi yoktur. Çünkü söz nasıl bir delil ise, fiil de bir delildir. Dolayısıyla söze ters düşen fiil, insanın nefsindeki zıt bir durumun varlığına delâlet eder. Bu çelişki, sözü yalanlar; sözün bir yutturmaca olduğuna, söyleyenin onu insanları aldatıp avlamak için bir aldatma aracı olarak kullandığına delil olur.

Bundan dolayı, yaptıkları vaazları ve verdikleri nasihatleri davranışlarıyla birleştirmeyen, sabır ve sebatla söylediklerine amel etme çabasından uzak duran vaizlerin ve nasihatçilerin vaazları ve nasihatleri karşısında insanların kalplerinin yumuşamadığı ve vicdanlarının boyun eğmediği görülür.

İnsanlar zaman zaman böyle vaizler hakkında, "Eğer söyledikleri doğru olsa onları kendisi uygulardı" derler. Fakat insanlar böyle bir sonuca varmakla muhtemelen hatalı bir değerlendirme yapıyorlar. Çünkü varılması gereken sonuç,

"Söylenen söz, söyleyicisi nazarında doğru kabul edilmiyor. Eğer doğru kabul edilse, onun tarafından uygulanırdı" şeklinde olmalıdır. Yoksa insanların dedikleri gibi, söylediği söz mutlak anlamda doğru değil, şeklinde bir sonuca varmak doğru değildir.

Buna göre verimli bir eğitimin şartlarından biri, eğitimi veren öğretmenin öğrenciye anlattıklarını kendinde gerçekleştirmiş olması, önerdiği nitelikleri şahsında taşımasıdır. Meselâ korkak bir eğitim görevlisinin kahraman bir yiğit yetiştirmesi veya bağnaz, dogmatik ve inatçı bir eğitim kurumundan hür fikirli ve hür vicdanlı bir âlimin yetişmesi kesinlikle imkânsızdır.

Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: "Acaba hakka götüren mi uyulmaya daha lâyıktır, yoksa (tutulup) yola götürülmedikçe, kendisi doğru yolu bulamayan mı? O hâlde size ne oluyor? Nasıl hükmediyorsunuz?" (Yûnus, 35) "İnsanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?" (Bakara, 44) Yine yüce Allah, Şuayb Peygamberin kavmine söylediklerini şöyle naklediyor: "Yasakladığım hareketleri kendim yaparak size ters düşmek istemiyorum. Tek isteğim, gücümün yettiği oranda (bozuklukları) düzeltmektir." (Hûd, 88) Bu anlamdaki ayetlerin sayısı çoktur.

Bütün bunlardan dolayı eğitici öğreticinin öğrettiği ve eğitimini yaptığı hususlara inanmış olması gerekir. Üstelik şunu da unutmamak gerekir: Söylediklerine hiç inanmayan bir kimsenin, hatta açık ve katıksız bir imanın sahibi gibi görünüp iyi ameller yapmakla gerçek kişiliğini gizleyen bir görünüp iyi ameller yapmakla gerçek kişiliğini gizleyen bir münafığın elinde ancak kendisi gibi iğrenç karakterli biri yetişebilir. Çünkü her ne kadar vicdanın benimsemediği ve kalbin onaylamadığı sözler söyleyerek dil ile kalp arasında farklılık meydana getirmek mümkün ise de, öbür yandan söz bir davranıştır ve davranış da insanın nefsinden kaynaklanan, dışarıya sızan bir gerçektir. Buna göre davranışın, sahibinin karakterine ters olması nasıl mümkün olabilir?

Çünkü söylenen söz, sözel fonksiyonu dışında söyleyenin iman ve küfür gibi vicdanî niteliklerinin de taşıyıcısıdır, bu nitelikleri öğrencinin yalın ve sade vicdanına iletip yerleştirir. Buna göre sözün sözel fonksiyonu olan yararlı yönünü, onun yıkıcı olan diğer yönlerinden ancak durumu iyi teşhis eden basiret sahibi kimseler ayırt edebilir.


EDEP NEDİR?

İlâhî Edep

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)