• Nombre de visites :
  • 1148
  • 9/9/2012
  • Date :

İlâhî Edep

ilâhî edep

EDEP [2]

*  Edep, özelliği bakımından hayatta güdülen amaca bağlı olduğuna göre yüce Allah'ın peygamberlerine aşıladığı ilâhî edep, dinî davranışlardaki güzel görünümdür. Bu güzel görünüm dinin amacını yansıtır. Bu amaç, maddelerinin çokluğu ve azlığı, kemâl ve gelişme dereceleri açısından hak dinlerdeki farklılıklara bağlı olarak kulluk ilkesidir.

İslâm, insan hayatının bütün yönleri için düzenlemeler getiren bir sistemdir. Öyle ki, küçük-büyük, basit-önemli olsun hayatın hiçbir alanı onun kapsamı dışında değildir. Bundan dolayı İslâm, hayata bütünü ile edebi yaymış ve her davranış için o davranışın amacını yansıtan bir güzel görünüm belirlemiştir.

İslâm'ın tek genel gayesi, yegane genel amacı ise, inanç ve davranış aşamalarının her ikisinde de yüce Allah'ın birliği ilkesini hâkim kılmaktır. Yani insan inanacak ki, onun bir ilâhı vardır; bu ilâh her şeyin başıdır, her şey varlığını ondan almıştır; her şeyin sonudur, her şey ona döner; o güzel isimlere ve yüce örneklere sahiptir.

 Bu inanca sahip olduktan sonra hayatın akışına katılacak ve özü itibariyle Allah'a kulluğu ve her şeyin O'nun kulu olduğunu yansıtan davranışlarla hayatını devam ettirecektir. Böylece tevhit ilkesi iç âlemine ve dış görünüşüne işleyecek, katıksız kulluk anlayışı sözlerinde, davranışlarında ve varlığının diğer cephelerinde örtülmez ve perdelenmez bir belirginlikle ortaya çıkacaktır. Buna göre ilâhî edep -veya peygamberlik edebi- tevhit ilkesinin davranışlara yansımış biçimidir.

*  Tasım (kıyas) yolu ile bilinen ve kesin tecrübe ile doğrulanan bir gerçektir ki, amelî yani uygulamaya dönük ilimler -bunlar uygulanmak amacı ile öğretilen ilimlerdir- eğer uygulamalı olarak öğretilmezlerse, tam anlamı ile başarılı olup beklenen olumlu sonuçlarını veremezler. Çünkü genel bilimsel kurallar somut ve pratik örneklerle uyuşmadıkça insan vicdanı onları onaylamakta, doğruluklarına inanmakta zorlanır. Çünkü hayat boyunca vicdanlarımız, somut örneklerle meşguldürler ve ikinci tabiatımızın yönelişi sonucu olarak duyu organlarının algılama imkânları dışında kalan genel aklî ve bilimsel kuralları gözetmekte isteksizdirler. Meselâ, uygulamadan uzak bir bakış açısı ile kahramanlığın aslında güzel olduğuna inanan birini düşünelim ve bu kimsenin günün birinde kalpleri hoplatacak korkunç bir sahne ile karşılaştığını farz edelim. Bu adam, o durumda yiğitliğin güzelliğine hükmeden aklı ile canına yönelik tehlikeden korunmadaki, ölümden kurtularak tatlı dünya hayatının yok olmasını önlemedeki lezzetin cazibesine kapılacak vehminin arasında bir çatışma yaşayacaktır. Vicdanı bu iki kutup arasında gidip gelecek ve çatışan tarafların hangisini destekleyeceği konusunda şaşıracaktır. Ama vehmin gücü daha ağır basacaktır, çünkü somut gerçek onun yanındadır.

Buna göre öğretim faaliyeti sırasında öğretmenin, uygulama içinde pişmelerini ve pratiğe alışmalarını sağlamak amacıyla ilmî gerçekleri uygulama eşliğinde öğrencilere vermesi gerekir. Böylece öğrencinin benliğinin köşelerinde saklı duran aykırı inançlar ortadan kalkarak öğrendiği bilgilerin onayı vicdanında kökleşir. Çünkü bir şeyin olmuş olması, onun mümkün olduğunun en güzel delilidir.

Bundan dolayı gördüğümüz şudur: İnsan, dış dünyada meydana gelişine şahit olmadığı şeye boyun eğmekte zorlanmaktadır. Olay bir defa meydana gelince; vukuu imkânsız olan bir şeyin imkânsızlıktan çıkarak mümkün alanına geçmesi şeklinde şaşırmaya başlar. Öyle ki onun meydana gelişi, nazarında pek önemli görülür, onda endişeye ve sarsıntıya yol açar. Fakat daha sonra ikinci ve üçüncü defa meydana gelince önemini yitirir, sarsıcı etkisi kırılır ve ilgi çekmeyen normal olaylar arasına katılır. Çünkü iyilik de, kötülük de alışkanlık meselesidir.


EDEP NEDİR?

Edep-1

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)