İslam’da Tasavvuf ve İrfan -4
Hakeza Yahudi irfanını yunan filozoflarının metoduyla telfik eden İskenderiye Yahudileri de bu fırkalardan biridir. Hepsinden de önemlisi, plotinus'un hikmetidir ki bu da irfanın kâmil bir mazharı olup, Yahudilerin kelam ilmi, Efla-tun'un hikmeti vb. şeylerle tertip edilmiş haldedir. Gnosticism felsefesi de bir çeşit irfan sayılmaktadır.
Gnosticism daha sonra Hıristiyanlıkla karışarak Hıristiyanlık rengine büründü. Elbette Gposticism felsefesinin kökeni de kesin belli değildir, bazıları Yahudilerin inançlarına, bazıları Mısırlıların manevi fikirlerine bazıları da İranlıların düşüncelerini dayandırmışlardır. (Erzeş-i Miras-i Sufıye-Zerrinkub s. 25)
. Zerdüştlük, Hıristiyanlık, Budizm Yunan felsefesi ve eski mitlerin telfikiyle vücuda gelen Mani dininde de irfani motifler vardır. Yahudilerin Esseneniens'i, Hıristiyanların Anachoretes'i ile Hint kültüründe de bu irfani motifler var olagelmiştir. Bu durumun İslam ve Kur'an'da da yer aldığı görülmektedir. Örneğin Muhammed suresinin 36. ayetinde şöyle buyrulmaktadır:
"Doğrusu dünya hayatı oyun ve oyalanmadır. Eğer inanır ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız o size ecirlerinizi verir."
Nitekim Peygamberler de özellikle Mekke döneminde insan-lan Allah'tan korkmaya ve zahidane bir hayata davet ediyordu. Abdullah b. Amr b. As bu yüzden her gün oruç tutmak istiyor ve Osman b. Maz'un da kendini iğdiş etmek böylece çocuklarını ve eşini terk etmek istiyordu.
Bu yüzden denilebilir ki İslami irfan ile diğer din ve milletler arasındaki irfan arasında birtakım ortak yönler olsa da İslami irfan ilk önce Müslüman olan zihinlerin ürünüdür. Dolayısıyla başkalarından alınan usuller de ayet hadis ve dini rivayetlerle süslenmiş ve İslami bir renk kazandıktan sonra İslami muhite girmiştir.
Elbette ki İslami irfan ve tasavvufa yöneliş Emevilerin özelikle de Yezid vb. zalimlerin hükümeti zamanında daha da göz alıcı olmuştur. Zira büyük ve temiz insanlar toplumun baştan başa fesada düştüğünü ortalıkta şarap, kadın ve kumardan başka şeylerin konuşulmadığını görünce ister istemez uzlete çekilmiş, dua, ibadet, zühd ve ilmi cihetlere yönelmişlerdir.
Özellikle de İmam Seccad, İmam Bakır ve Cafer-i Sadık gibi büyük imamlar bile daha çok ibadet ve ilmi faaliyetlere yönelmişlerdi. Zira onlar Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in başına gelelerde ibret almışlardı. Toplumun tümüyle temelden değiştirilmesi gerektiğini görüyorlardı. Bunun İslami sorumluluk ve ümmetin imamı olmakla da bir çelişki yoktur.
Bütün imamlar Nur-i vahide oldukları halde her biri kendi zamanındaki ihtiyaca ve maslahata binaen birtakım hizmetlerde bulunmuşlardır. Kıyam etti diye İmam Hüseyin'i sevenler ama aynı zamanda daha çok dua ve ibadete yöneldiği için İmam Seccad'dan yüz çevirenler Allah'a andolsun ki ne cihadın ve ne de ibadetin hakikatine ermemişlerdir.
Arifler ve gerçek veliler yeri geldiğinde cihad etmiş, yeri gelince ve siyaset sahnesinin düzenbazların eline geçtiğini görünce de "insan "terbiye etmek için ibadet ve duaya yönelmişlerdir. "Tarih tekerrür eder" diyenler ne de güzel demişlerdir.
Günümüzde aynı sözleri İslami İran için de demediler mi? savaştığı yıllarda İran'ı savunan nice Müslümanlar İmam-ı Ümmetin ve basiretli ulemanın İslam ve Müslümanların maslahatına "zehirden de acı" olarak tavsif ettikleri barışı imzaladı diye İran'a sırt çevirmemişler miydi? Hâlbuki Allah için yapılan savaş da barış da aynı konumdadır.
İslamda Tasavvuf ve İrfan -1
İslamda Tasavvuf ve İrfan -2