İslam’da Tasavvuf ve İrfan -6
Zira İmam Muhyiddin-i Arabî’nin düşüncelerinin o kadar da basit olmadığını ve herkesin bunu anlamasının mümkün olmadığını çok iyi biliyordu. Bu yüzden "sana Muhyiddin'in kitaplarını göndereyim de oku" demedi. Dikkat edilsin. "Gelip Kum'da okusunlar" diye yazdı, zira bu gibi kitaplar öyle her cahilin okuyup anlayacağı türden kitaplar değildir. Dolayısıyla da bir bilenin yanında o da bu işe kabiliyeti olan insanlarca okutulmalıdır.
Nitekim Rasulullah da "Ben insanlara akılları ölçüşünce konuşmakla emrolundum" diye buyurmamış mıdır? İmamlar da bir şeyi değişik insanlara değişik metotlarla anlatmamış mıdır?
Örneğin "Allah bir yumurtayı büyütmeden ve dünyayı da küçültmeden kalkıp da dünyayı bir yumurtanın içine sığdırabilir mi?" diye sorulunca İmam (A) birine "Bu muhaldir, Allah'ın kudreti muhala taalluk etmez" derken birine de "Tabi mümkündür, görmüyor musun gözbebeğimiz yumurtadan da küçük olduğu halde Allah tüm alemi onun içine koymuş" dememiş miydi? Hikmet ve akıl da bunu gerektirmiyor muydu?
Ebu Zer ile Selman'ın anlayış ve aklı bir miydi? "Selman'ın kalbindekini Ebu Zer bilse onu öldürürdü." diye buyuran Peygamber de bu manaya işaret etmemiş miydi? Bazılarının aklına bakılırsa tüm İslami hakikatler birkaç yüz sayfalık Kur'an'da o da sadece zahirden anlaşıldığı kadarıyla sınırlıdır. Bu İslam'a iftira değil midir? Bu İslam'ı küçümsemek değil midir?
İnsan yukarılara çıkamadı mı yukarıdakileri aşağıya indirmesi mi gerekir? O halde yarın biri kalkar da Kesrevi gibi aklının almadığı kitapları yakarsa ne demeli? Biraz düşünmek gerekir, değil mi? Bir saatlik tefekkür bin yıllık ibadetten üstündür denilmiyor mu? O halde sözlerimizi de tefekkür ederek sardetmeliyiz ki sürçmeyelim. Gülünç hale düşmeyelim.
Şimdi de tasavvufun kökeni hakkında ortaya atılan çeşitli görüşlere değinelim.
Evvela söylemek gerekir ki H. 2 ve 4. yıllarda özel bir şekilde ortaya çıkan İslami tasavvufun İslami şiar ve felsefi ilkelerin bileşiği bir mahiyet arz ettiği şüphesizdir.
Ama İslami tasavvufun kökeninin İslam ve Kur'an mı olduğu veya diğer kaynaklardan mı alındığı hususunda tarihçiler ve araştırmacılar arasında çeşitli görüşler vardır, bu görüşlerin başlıcaları şunlardır.-
1. Bazıları demişlerdir ki İslami tasavvuf Yunanlı sufilerin düşüncelerinden kaynaklanmıştır. Bu Yunanlı tasavvufun banisi ise Yunanlı filozoflardan biri sayılan Plotin (M.Ö. 205-207)'dir. Bu görüşe göre Yunan fikirleri ve felsefenin İslam ülkelerine nüfuzundan sonra plotin'in vahdet-i vücud inancı üzere kurulu olan mezhebi Müslümanlar arasında yayıldı ve yavaş yavaş kökleşmeye başladı.
(Sufigeri s. 15) Plotin Mısır'da ikame eden Yunanlılardan biriydi ve aslen Rum ehlinden sayılmaktadır. Plotin aslında Ammonius Saccas ve bilgin biri olan öğrencisi ile tanıştıktan sonra hikmet ve irfana yönelmiştir. Böylece Doğu'ya yolculuk etti, İran ve Hind alimleriyle görüştü, onlardan ilim ve bilgi aldı ve sonunda zühd, fakirlik ve kanaat yolunu seçti.
İskenderiye ilmiye havzalarının en muteber filozoflarından, Yunan'ın en önemli filozoflarının en son silsilesinden sayılan ve ilmi, felsefi ve irfani özel bir ekol vücuda getiren neo Poetinizme (Yani Eflatunculuk) taraftarları da aslında Plotin'in takipçileriydi. Plotin şuna inanıyordu ki alemde var olan şeylerin tümü tek şeydir ve o da Allah'tır.
İslam’da Tasavvuf ve İrfan -1
İslam’da Tasavvuf ve İrfan -2
İslam’da Tasavvuf ve İrfan -3