• Nombre de visites :
  • 1408
  • 16/5/2011
  • Date :

Ahlak-Din İlişkisi-7

ahlak-din ilişkisi

   Saadet, Kur’an-ı Kerim’in de vurgu yaptığı kavramlardandır. Bu husustaki bir ayet şöyle buyurmaktadır:

    “O gün geldiği zaman Allah’ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. Onlardan mutsuz olanlar da vardır, mutlu olanlar da.”

    Bir başka ayette şöyle geçer:

  “Mutlu olanlara gelince, gökler ve yerler durdukça içinde ebedî kalmak üzere cennettedirler.”

    Ayetler, gerçek mutluluğun cennette olduğunu buyurmaktadır. Buna göre, gerçek mutluluk ve yetkinliğin ne olduğunu ve nasıl kazanılabileceğini bize öğreten her şey, İslam’ca kabul edilen değersel sistemin özüdür. Eğer aklımız bunu kavradı da burhan ve kanıt getirebildi isek, bu ahlakî değerler aklî kanıtla da ispat edilmiş olacaktır. Eğer buna aklımız ermezse veya fırsatını bulamadı isek ve sadece naklî ve taabbudî kanıtla yetinsek, bu da yüce Allah’ın üzerimize yüklediği bir minnet olacaktır. “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı... emreder.” ayeti uyarınca bu değerler, ilahi bir buyruk ve yükümlülük olarak bizlere sunulmuş türden olacaktır. Eğer siz gidip de bu iki şey için aklî kanıt bulmak isterseniz, belki de sonuca ulaşamayacaksınız. Bu, yüce Allah’ın bizlere lütfudur; ki Kur’an-ı Kerim’de ve Ehl-i beytin (a.s) buyruklarında şerî yükümlülükler olarak bizlere tanıtılmıştır. Ancak bunların tümünün aklî kanıtlara dayandırıldığı açıktır. Bunların yapılmasının kemal ve saadete ulaşma bağlamında etkili olduğu aklî delillerin yardımıyla ispatlanır. Öyleyse şöyle denebilir: (İnsanın fıtrî olarak istediği ve göz ardı edemeyeceği) kemale ulaşmada etkin ve müdahil olan her şey mukayeseli farz nevinden olacaktır. Bir işin ahlaken yapılması gerektiğinin anlamı, istenen sonuca ulaşmak için o işin yapılması gerektiğidir. Başka bir deyimle: O hedef çizgisinde hareket etmek istiyorsan, bilmelisin ki bunun yol ve aracı budur.

    Sonuç şu ki: Ahlak, insanın fıtrî eğilimlerinden olan kemal ve saadete ulaşmak için bir vesiledir. Biz, kemal ve saadetin örneğini Allah’a yakınlaşmak ve ebedi cennet nimetlerine ulaşmak olarak gördüğümüz için, bizim ahlakımızın din ve inançlarımızla mantık bakımından ilişkisi vardır. İyi ahlak veya iyi sıfatın insanı mutluluğa ulaştıran şey olduğunu söylemiştik. Şimdi saadet ve mutluluğun ne olduğu sorusuyla karşılaşmaktayız. Dinimiz, saadetin yüce Allah’a yakınlaşmak olduğunu bildirmiştir. O halde, eğer biz bu din inancına sahip olmasaydık, neyin iyi ve neyin kötü olduğunu ispatlayamazdık. Hedef belirlenmedikçe yol ve araç da belli olmayacaktır. Buna göre, ahlakın aklî burhanla ispatlanması, Allah ve kıyamet inancında özetlenen dinî inançlara bağlıdır. Eğer aklî burhandan sarf-ı nazar edip taabbudî yollardan faydalanmak istersek, bu durumda nübüvvete ihtiyaç duyacağız. Çünkü aklı göz ardı ederek güvenli başka bir yoldan hareket etmek istersek eğer, onun vahiy yolu olması gerekir. Öyleyse nübüvvete de inanmalıyız. Buna binaen dinî ahlakımız nübüvvet ve vahiy yoluyla ispatlanır, aklî ahlakımız da tevhid ve mead inancıyla ilintilidir. Ahlakın Allah ve kıyamet inancına bağlı olduğunu söyleyen Kant, konuyu doğru olarak anlamıştır. Belki de Kant, Hristiyanlığın baki kalan öğretilerinden ve Hz. İsa’nın (a.s) bıraktığı mirastan bu sonuca ulaşmıştır. Kısacası Kant konuyu doğru olarak algılamış, ancak bunu yorumlamada mantıklı ve doğru bir yol izlememiştir. Öyleyse ahlakî değerlerimizin dinî-aklî açıklamasına gereken özeni göstermeli ve aklımızın yol bulması durumunda aklî burhanlarla onları kanıtlamaya gayret etmeliyiz. Eğer bunu olması gerektiği şeklinde gerçekleştirebilsek, konunun istisnalarını da doğru biçimde algılayabileceğiz.


Ahlak-Din İlişkisi-6

Ahlak-Din İlişkisi-5

Ahlak-Din İlişkisi-4

Ahlak-Din İlişkisi-3

Ahlak-Din İlişkisi-2

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)