• Nombre de visites :
  • 1537
  • 28/7/2010
  • Date :

Modern Şehirde İnsan  3

modern şehir

  Ticaret ve alış-verişin yoğun olduğu şehirde, insana daha ziyade potansiyel müşteri gibi de bakılmaktadır. Bir insan ticarî bir müesseseye her ne kadar ferd olarak gelip alış-veriş yapsa da, kalabalık kitlelerin bir parçasıdır. O birşey satın almasa da alternatifi çoktur. Hattâ, kendisine gösterilen ilgi, birşey satın almayacağı anlaşıldığında çoğu kere hissedilir şekilde azalmaktadır.

Şehrin insana Yaratılış'ı ve Yaratıcı'yı unutturması

  Şehirdeki tablolar, çok değil, bir asır öncesinin dünyasından oldukça farklıdır. Ev veya işyerimizde, birkaç saksı çiçekle, pencereden görünen ağaçlarla, kulağımıza çalınan tek-tük kuş sesiyle kendimizi biraz şanslı saysak da, bu, tabiatla beraber olduğumuz mânâsına gelmez. Hattâ, saksı insan eliyle yapılmış, çiçek bizim elimizle dikilmiş olduğundan, bakım-görümünü de biz yaptığımızdan, belki farkında olmadan çiçeği bile bir bakıma kendi eserimiz sayarız. Tıpkı kaldırımdaki ağaç gibi. O da belediyenin diktiği, suladığı, sonbaharda budadığı bir varlıktır ve bize mâlolmuştur(!) artık.

  Bilhassa büyükşehirlerde, gece ortaya çıkan ışık kirliliği, rengini bulutlara bile vermektedir bugün. İnsan öncesi zamanlardaki kimyası ve rengiyle akan nehir ise neredeyse kalmamıştır yeryüzünde (şehrin içinden de geçse, dışından da.)

  Şehirde sabah kalktığımız andan gece tekrar yatağa döndüğümüz vakte kadar gözümüze çarpan veya kullandığımız nesnelerin, kulağımıza gelen seslerin, burnumuzu rahatsız eden kokuların, damağımıza hitap eden tatların çok büyük kısmı insan-yapısıdır. Yirminci ve yirmibirinci yüzyıl insanı, nereye baksa kendi (mecazî) eserlerini gördüğü için belki de, "ben" ve "ben yaptım" ifadelerini sık telâffuz etmektedir. Ev ve işyerinde kullandığımız eşyalardan, apartmanlar, asfalt-beton yollar, gökdelenler, salonlar, stadyumlar, nükleer santraller, otomobiller, uçaklar, uydular, cep telefonları, bilgisayarlar, televizyonlar, uzay mekikleri ve daha birçok kul-yapısı nesneye varıncaya kadar, bu çok meşgul edici kalabalıktan, bunların kabarttığı benliğimizden ve hayata hâkim kılınmış eğlence kültüründen yol bulup Allah'ı hatırlamak nasıl olacak?!... İnsanlara faydalı bilim-teknik eserleriyle, bilim-teknik kullanılarak yapılan ve tamamen nefse hitap eden, bu arada büyük bir kaynak israfına da sebep olan eğlence-oyun-gösteri eserleri arasındaki sınırın bulanıklaştığı bir zamanda, hem hakiki Mutasarrıf olan Yaratıcı'ya saygısızlık yaptığımızı, hem de gelecek nesillerin hakkını gaspettiğimizi farketme şansımız var mı? Bu hayatımızla O'nu hatırlama, ilim, kudret, hikmet, san'at ve iradenin aslında O'na ait olduğunu hissetme şansımızı kendi elimizle baltalamış olmuyor muyuz?!..

modern şehir

  İnsan olarak yaptıklarımızı küçümsemeyiz. Cenab-ı Hakk insanı imtiyazlı (ve imtihanlı) bir varlık olarak yaratmış, "halife" sıfatını takdir etmiş, eşyayı ona musahhar kılmış, birçok dünyevî muvaffakiyet nasip etmiş. Fakat biz, yeryüzünü çok ciddi (ve kısmen hukuksuz) şekilde değiştirmiş, bilhassa şehirlerde etrafımızı nefes almayacak şekilde kendi eserlerimizle(!) doldurmuş durumdayız.

  Evet biz, O'nu bulmak, O'nu bilmek, O'na şâhitlik yapmak için yaratıldık. Anne karnında doğmaya dakikalar sayan bir bebeğe yakından baksak, onun dünya için hazırlandığı (daha doğrusu, dünyanın onun için hazırlanmış olduğu) çok açık görülür. Karanlık bir amniyo sıvısı içinde kullanamadığı gözleri, ağzı, burnu, dili, akciğeri, elleri ve ayakları, çok açıktır ki, dünyayı iyi bilen bir Zât tarafından burada kullanılmak üzere ona ihsan edilmektedir (aynı durum, bir kuş veya balık yumurtası, bir böcek larvası, bir çiçek veya ağaç tohumu için de geçerlidir). Peki bu bebeğin bedeni, ruhu, aklı, kalbi biraz sonra adım atacağı dünyada boşa harcanmak için mi verilmektedir?!.. Aynı şekilde, bütün zenginlikleriyle dünya da ona keyfince yağmalasın diye mi emanet edilmektedir?!.. Yoksa, şu geçici dünya mı imtihan olacak insan ruhu içindir; veya dünya nasıl bir dünya olmalı, insan dünyaya nasıl davranmalıdır ki, burası insan ruhuna uygun bir yer olsun? Gelecek nesillerin üzerimizdeki hakkı, insan olma ve hesap verme mükellefiyetimiz gibi kulluk hakikatleri karşısında lakaytlığa, ciddiyetsizliğe ve nankörlüğe düşmeden dünyaya bakış ve dokunuşumuz nasıl olmalıdır? Cenab-ı Hakk'ın Hz. Adem'e (as) ve ailesine sunduğu yeryüzünü biz ne ölçüde aslına sadık kalarak yeni nesillere bırakıyoruz? İnsan yeryüzünü tabii ki değiştirecektir. Fakat hangi ölçüye göre?


Modern Şehirde İnsan 2

Modern Şehirde İnsan 1

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)