• Nombre de visites :
  • 1564
  • 28/12/2009
  • Date :

Vahdet; Neden ve Nasıl? 5

vahdet

  Dikkat ederseniz “güzeli olanı” seçerler buyurmuyor, “en güzel olanı” seçerler buyuruyor. Yani görüşlerden bazısı güzel bazısı daha güzel olsa bile en güzel olanı tespit edip ona uymakla görevliyiz. Artık güzel olanla, güzel olmayan, doğru olanla, doğru olmayan arasında tercih yapmanın gerekliliğini söylemeğe bile gerek yoktur. Ayetin sonundaki “onlardır halis-temiz akıl sahipleri” tabirinden de anlaşılıyor ki akletmeyen ve araştırarak tercih yoluna gitmeyen kimselere akıllı bile denmez!

  Şimdi yukarıdaki hususları dikkate alarak hepimiz kendi durumumuzu gözden geçirip söz konusu dört gruptan hangisinde yer aldığımıza bakmalı ve ona göre kendi görevimizi belirlemeliyiz.

  Evet, bu bizim her birimizin şahsi görevidir. Dolayısıyla sevabı veya vebali de kendimizi ilgilendiriyor. Ama kimin hangi kategoride yer aldığını ve dolayısıyla hakkındaki hükmün ne olduğunu belirleyecek olan biz değiliz. Bizim bir Müslüman olarak diğer Müslüman kardeşlerimiz hakkındaki vazifemiz, onlara iyi niyet besleme ve hüsn-i zannetmekten başka bir şey olamaz.

“İnşallah bu kardeşlerimiz, araştırmalarını yapmış, delilleri, kaynakları, farklı görüşleri görmüş kıyaslamış, değerlendirmiş ve bulunduğu noktaya yakin ederek gelmiştir” demeliyiz, başka bir seçeneğimiz yoktur,  olmamalıdır.

  Değerli kardeşlerim, Allah aşkına bu mantıkla hareket eden bir Müslüman topluluk, artık bir birine su-i zan eder mi? Bir birine kin besler mi, ya da olur olmaz, itham ve yakıştırmalara yeltenir mi?

vahdet

  12- Bize ihtilafların çözümü ya da en azından ihtilafî konulara daha mantıklı ve insaflı yaklaşmamızı sağlayacak bir diğer mekanizma ise, her kesin kabul ettiği ictihad olgusudur. İctihadın kimsenin tekelinde olmadığını, bilinen ictihad şartlarına haiz olan her kesin ictihad yapabileceği gerçeğini dikkate alırsak, farklı düşünce ve hükümlerde rahatlıkla birbirimizi mazur görebiliriz. Biz biliyoruz ki İslam ulemasından birçoğu, hatta sahabe ve Müslümanlar arasında cereyan eden kanlı savaşlarda bulunanları bile ictihad olgusuna dayanarak mazur görmüşlerdir. Durum böyle iken bazı konularda sırf farklı görüş belirten ve farklı düşünen kimseleri mazur görmemek, ictihad hakkını onlardan esirgemek doğru ve mantıklı bir yaklaşım olabilir mi?

13- Hatırlatılması gereken bir diğer önemli husus ise, şudur ki bizler farklı gruplar ve mezheplere mensup Müslümanlar olarak en azından bazı konularda geçmişlerimizden farklı bilgi, belge ve birikimleri miras almış durumdayız ve yukarıda da değindiğimiz gibi bunda hiç birimizin bir suçu yoktur.

  Böylece bu farklı nakiller, bilgi ve belgeler, bazen her birimizi farklı telakkilere, düşüncelere farklı sonuçlar elde etmeye sevk etmiştir. Dolayısıyla bu sebeplerden dolayı birimizin kabul ettiğini, diğeri reddedebilir; birimizin sevdiğini diğeri sevmeyebilir. Bu yüzden bu konularda birbirimizi hoş görme ve anlayışla karşılamaktan başka bir seçeneğimiz yoktur. Bir örnek vermek gerekirse, Resulullah’ın amcası ve hamisi Ebu Talip hakkında iki farklı düşüncenin olduğunu hemen hepimiz biliyoruz. Bunlardan birisi Ehl-i Sünnet arasındaki yaygın görüştür, yani Ebu Talib’in müşrik olarak ve iman etmeden vefat ettiği; diğeri ise Ehlibeyt mektebinin savunduğu ve kabul ettiği görüş, yani Ebu Talib’in iman ederek vefat ettiği… Her ikisinin de kendisine göre delil veya delilleri vardır elbette. Ehl-i Sünnet kardeşlerimiz, kaynaklarında bu konuda nakledilen rivayetlere istinad eder, karşı taraf da Ehlibeyt kanalıyla nakledilen rivayetlere istinad ederek Ebu Talib’in Al-i Firavn’in mu’mini gibi Resulullah’ın emriyle imanını sakladığı ve bu vesileyle Mekke müşriklerinin arasında onu daha iyi savunduğu ve himaye ettiğidir. Tıpkı Mu’min-i Al-i Firavn’ın imanını gizleyerek Hz. Musa’yı dolaylı olarak desteklediği gibi ki kıssası Kur’an’da açıklanmıştır. (Mu’min Suresi, ayet 28)


Vahdet; Neden ve Nasıl? 4

Vahdet; Neden ve Nasıl? 3

 

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)