• Nombre de visites :
  • 1119
  • 24/2/2014
  • Date :

Adalet mi, Tevhit mi?(3.Bölüm)

adalet mi, tevhit mi?(3.bölüm)

Şu vakıa ünlüdür:

Gaylan-ı Dımışkî "ihtiyar" (seçim yeteneği) inancına bağlı idi. Bir gün, ihtiyarı inkâr eden Rebiat'ur Re'y'in başına dikilerek şöyle dedi:

"Sen o kimsesin ki, Allah'ın kendine karşı günah işlenilmesini istediğine inanıyorsun."

Böylece, şunu demek istedi:

"Senin cebrî inancının gereği şu olmaktadır: Allah, kendi iradesi ile kullarını günaha sevk etmektedir. Şu hâlde, insanların kendisine isyan etmelerini, günaha girmelerini istemektedir."

Rebiat'ur-Re'y de kendi inancını savunacak yerde, Gaylan-ı Dı-mışkî'nın inancındaki zayıf noktaya sarıldı ve şöyle dedi:

"Sen o kimsesin ki Allah'ın ve insanların farklı şeyler istediklerine ve Allah'ın yenik düştüğüne inanırsın."

Kadı Abdulcebbar-i Mu'tezilî bir gün Sahib İbn Ubbad'ın huzurunda oturmakta idi. Ebu İshak-ı İsferayinî geldi. Ebu Ihsak, Eş'arî ve cebrî idi. Kadı Abdulcebbar ise Mutezilî ve ihtiyar taraftarı idi.

Gözü Ebu Ishak'a ilişince, "Çirkin ve yakışıksız işlerden, fahşadan münezzeh olan Allah'ı tesbih ederim." diye seslendi. Böylece, "Sen, her şeyi ve bu arada çirkin işleri de Allah'tan bilirsin!" demek istiyordu.

Ebu Ishak da kendi inancını savunacak yerde, derhal şöyle dedi: "Mülkünde, hâkimiyet alanında (varlık âleminde), meşiyyeti, O'nun tedbir ve isteği olmaksızın hiçbir şey olmayacak olan Allah'ı tenzih ve tesbih ederim." Böylece, "Sen tefviz inancı ile Allah'a kendi hâkimiyet alanında şerik koşmuş oldun, O'na ortak kabul ettin, insanları eylemlerinde Allah'tan bağımsız ve O'na muhtaç olmayan, kendi başlarına buyuruk varlıklar olarak kabul etmektesin!" demek istedi.

Mutezile, kendilerini adl ve tevhit ehli olarak bilmektedirler. Bundan tevhid-i sıfatî'yi kastediyorlardı.

Eşaire ise, Zat'a zaid olan, Zat'tan ayrı ve O'na eklenen ve Zat'tan başka sıfatların varlığını kabul etmekte idiler. Bu sıfatları da Zat-ı İlâhî gibi kadim olarak kabul ediyorlar, bu noktada da Zat'a mugayir sıfatların varlığını kabul etmeyen Mu'tezile'den ayrılıyorlardı.

Mu'tezile, Allah'ın sıfatları konusunda Eşaire'nin görüşünü bir tür şirk olarak görüyorlardı. Şöyle demekte idiler: Eşaire'nin iddiasının mantıkî sonucu, Zat-ı İlâhî yanında bir dizi Zat'tan ayrı kadimler öncesi, başlangıcı olmayan varlıklar kabul etmemiz demektir. Kadim, hiçbir nedene bağımlı olmamak ve yaratılmış olmamak demek olduğuna göre, ayrıca bu anlamın hiçbir başka varlığa muhtaç ve bağımlı olmaması ilkesini de birlikte getirdiğine göre, demek oluyor ki Eşarîler'in inancı gereğince Allah'ın sıfatları sayısınca Zat'ı dolayısı ile Kadim (öncesiz) ve Gani (kimseye bağımlı ve muhtaç olmayan) varlık vardır. Yine demek oluyor ki Allah'ın sıfatları sayısınca Tanrı vardır.


Adalet mi, Tevhit mi?(1.Bölüm)

Adalet mi, Tevhit mi?(2.Bölüm)

  • Yazdır

    Arkadaşlarına gönder

    Yorumlar (0)